2020’nin En İyi Albümleri

Ne yalan söyleyeyim sayın okur, 2019’dan çıkıp 2020’ye girdiğimizde, 2019’un sonlarından gelen ve yavaşça dünyayı saran pandeminin hayatımızı bu kadar değiştireceğinden bihaberdik. En fazla bir iki ay karantinaya girer sonra yırtarız diyorduk, olmadı.
Evet, bundan birkaç yıl önce David Bowie ve Lemmy‘nin kaybından sonra, kimilerimiz artık başka bir yaş grubuna ait olduğunu fark etmişti. Evet, yaşadığımız ülkenin giderek Küçük Amerika olma hedefli Batı kulübünden kopup Ortanca Rusya olmaya çalışan bir Ortadoğu ülkesine dönüşmüş olması, hayatlarının ilk gençlik yıllarını 2002-2015 yılları arasında yaşamış arkadaşlarımızı çok rahatsız ediyordu. Tıpkı 80 darbesinden sonra türetilen garip sistemin 70’li ve 80’lilere yaptığını; günümüzün düzeni 90’lı ve 00’lara yapıyordu. Dünyanın daha iyi bir yer olmaya doğru evrildiği haberi tam olarak doğru değildi.
Müzikal anlamda sene fena başlamamıştı aslında. 2019’un Aralık ayında Dr.Skull‘ın geri dönüş konseri ile kapanan sezon, yeni yılda Thrashfire‘ın Japonya’da True Thrash Fest’de çalması ile güzel bir girizgah yapmıştı. Athena ve Radical Noise‘un Zorlu konserinden sonra gittiğimiz ilk Mezar Organizasyon aktivitesi olan Burial Invocation / Interment konserinde aldığımız kötü haber ile ilk darbeyi yedik. Laneth, NonServiam ve Headbang dergileri ile gönüllerimizde taht kurmuş Baron’umuz Çağlan Tekil, geçirdiği beyin kanaması sonrası hastaneye kaldırılmıştı.
Konseri monseri bir kenara bırakıp apar topar Haydarpaşa’ya gittik. Vardığımızda kendisini hastaneye yetiştiren İrem Küçükbulut, Hammer Müzik’ten Haluk ve Enis, Pentagram’dan Asafated’e, Rain To Rust’dan Lifelock’a kadar bir sürü grubun elemanları, Barış Akpolat ve Radyo Eksen çalışanları, Bahar Heper ve Güray Topaç başta olmak üzere tüm Headbang dergisi, Non Serviam’daki yol arkadaşları Burcu Akkurum ve Serhat Bektaş, Laneth’in Süreyya İzgi’si, KOD Necati, SubPress Şenol Erdoğan, Şebek Heavy Metal’in Şanver Ofluoğlu, şu an adı aklıma gelmeyen tüm dostları, kısacası herkes hastanenin bahçesinde bekliyordu. 1991’de çıkarmaya başladığı Laneth’in ilk sayısından kendisi için hazırlanacak Headbang Bookazine‘in 6. sayısına kadar hayatında dokunduğu kim varsa oradaydı. Bu kadar fazla sayıda farklı köşeden insanı hastane bahçesinde beklemekten başında nöbet tutmaya kadar bir araya getirebilmesi bile Çağlan’ın değerini anlatıyor bence. Yaklaşık iki ay boyunca yoğun bakımda kalan Baron, dolu dolu yaşanmış bir hayat ve kendinden sonrakiler tarafından örnek alınacak bir müzik yazını ve konserler külliyatı bırakarak 7 Nisan’da Dio ve Lemmy’nin yanına taşındı. Pandemi yüzünden neredeyse kimse katılamadı cenazesine. Onu Hammer Müzik tarafından yayınlanan ve içinde posterinin de bulunduğu Metalium‘un dönüş albümü ‘Tenebris‘ ile uğurladık.
Çağlan’ın gidişi, covid karantinasının en kapsamlı uygulandığı tarihlere denk gelmişti. Tüm dünyada artık yavaş yavaş ‘insanlar olmayınca bakın doğa ne güzel’, ‘biz kapanınca atmosfer temizlenmiş’ konulu gönderiler elden ele geziyor, ekonomiler neredeyse durma noktasına geliyor, işsizlik rakamları rekor kırıyordu. Covid en çok zorunlu olarak işe gitmesi gereken ve her dönemde toplumların yükünü çeken işçi sınıfı ve hizmet sektörünün zorunlu köleleri olan kargocular arasında yayılıyordu. Çin, Güney Kore ve Yeni Zelanda çok başarılı karantina uygulamaları ile Haziran ayına geldiğimizde virüsü yendiklerini açıklamışlardı ama dünyanın geri kalanında durumlar parlak değildi. Büyük oranda ekonomiyi kurtarma amaçlı olduğu kabak gibi belli olan bir ‘yeni normal’ kavramı türetildi. ABD’de faşist bir polisin George Floyd‘un boğarak öldürmesinin ardından gelen haklı Black Lives Matter protestoları bütün küreye yayılarak mesafe ve maske kurallarını toptan çöpe attı.
Bu dönemde özellikle sanatın her dalında işsiz kalan ve çalışamayan insanlar arasında depresyon korkunç miktarda yayıldı. Özellikle dizi, sinema ve müzik endüstrisinde işsiz kalan sahne arkası çalışanları arasında bu durum çok yayıldı, ek işi olmayanlar ve aile desteği alamayanlar için hayat çok zor hale geldi. Ek olarakAçık Radyo DJ’i Elçin Özsoy ve Hedonistic Noise’un elemanlarından Orçun Özdemir bu yıl tıpkı Çağlan gibi kaybettiğimiz güzel insanlardan aklıma gelen ilk ikisi. Yerli punk hardcore sahnesi, Mevzu Records’un önderliğinde Orçun anısına çok güzel bir toplama albüm yayınladı. Bu albüme ulamak için Bandcamp ve Spotify’daki Mevzu Records sayfasına mutlaka göz atmalısınız.
Kaybetmeye devam ettik. 2020’nin başından beri yine bir süper grubu daha tüm kadrosuyla Lemmy’nin yanına gönderdik. Rock tarihinin gelmiş geçmiş en önemli gitaristlerinden Eddie Van Halen, Rush davulcusu Neil Peart, Cynic basçısı Sean Malone, Uriah Heep’in kurucularından Ken Hensley geliyor aklıma bu süper grubu düşününce. Kim Ki Duk da var şimdi onların yanında. Altmış yaşında covid yüzünden öldü kendisi. Aklıma “ya sağlıksızsa ölen ölsün kardeş” diye naralar atan okumuş vahşiler geliyor onu düşündükçe. Belki Van Halen’in kuracağı yeni süper-gruba bir konser filmi çeker kendi tarzıyla.
Yanlış anlamayın, çok uzatmayacağım. Amacım yıl sonu listesini bir taziye duvarına dönüştürmek değil. Ölüm, her zaman hep yakınımızda duruyordu zaten. Çağlan’ın sosyal medyada hep fonda kullandığı slogan gibi; Ölüm kesindi ama hayat değildi. Sadece, bu sefer hep bizim diğerlerine anlatmaya çalıştığımız bu gerçek kabak gibi ortaya serilmişken, diğerleri hala görmezden geldiğinde, pozitif kalabilmek çok zordu.
Bu anlamda, bir tutunma çabası, belki de çapası bulabilmek için aklıma Paslanmaz Kalem’deki arkadaşlarıma bu senenin listesini, Çağlan’ın hastaneye kaldırıldığı ilk gün orada gördüğüm insanlardan oluşturmayı teklif etmek geldi. Sonra kendi kendime bu fikri bu şekilde sunarsam bunun nasıl algılanacağını düşündüm. Kendime bir çapa arıyordum ve bunu bu şekilde mi yapmalıydım? Fikri kimseye açıkça söylemedim ve kafamdan uzaklaştırdım. Fakat bundan bir ay önce, Paslanmazcılara ‘ortaya kalabalık bir liste yapsak mı yahu’ diye başka bir şekilde geldim ve ne oldu biliyor musunuz? Paslanmaz’ın yaramazları olması gereken listenin dörtte üçünü muhabbet sırasında kendi kendine tutturdu. Yelpazeyi genişletmek için orada olmayan ama son on yılda müzikal anlamda iyi işler yaptığını düşündüğümüz bazı arkadaşlarımızı da kattık listeye. Aynı zamanda teklifimizi nazikçe reddedenler ya da katılamayanlar da oldu. Her halükarda amacımız daha Paslanmaz Kalem kurulmadan önce çıkardığımız Electric Magazine‘in mottosunu yeniden hayata geçirmekti; sonsuz, türsüz, sınıfsız müzik!
Çünkü günün sonunda bize kalan müzik, bizden geriye kalacak olan da müzik, kendimize ait dünyamızda. Ana liste ile sınırlı kalmayın, yazarların kendi listelerinde de (sayfanın en altında) çok güzel albümler sizi bekliyor. Ve sosyal medyada laf sokacakların aklında olsun; bu liste birbirinden yüz seksen derece uzakta ama aynı bağ ile kalbi atan insanların kişisel listelerinden türetildi. Yani listeyi fazla metal, fazla metal dışı ya da fazla herhangi bir şey bulduğunuzda şunu anlamanız gerekiyor, biz size herhangi bir müzik türünün hamallığına dair vaatte bulunmadık. Ek olarak 2020’de çıkmış yerli albümlerle ilgili aksiyonlarımız için beklemede kalın.
Maximus‘un muhteşem repliğini aşağıya bırakarak uğurluyorum sizi 2020 listesine; Çağlan, Elçin ve Orçun başta olmak üzere bu sene kaybettiğimiz bütün müzik emekçilerine sevgi ve saygı ile
‘What we do in life, echoes in eternity’
– Kerem Onan
En İyi Albümler 2020 – Paslanmaz Kalem
50 | ENSLAVED | Utgard |
49 | KVELERTAK | Splid |
48 | LANTERN | Dimensions |
47 | RÓISÍN MURPHY | Róisín Machine |
46 | NECROWRETCH | The Ones From Hell |
45 | DEFEATED SANITY | The Sanguinary Impetus |
44 | BÜTCHER | 666 Goats Carry My Chariot |
43 | ELEPHANT TREE | Habits |
42 | PAIN OF SALVATION | Panther |
41 | THE NIGHT FLIGHT ORCHESTRA | Aeromantic |
40 | HUM | Inlet |
39 | LUCIFER | Lucifer III |
38 | SYLOSIS | Cycle of Suffering |
37 | FATES WARNING | Long Day Good Night |
36 | PERDITION TEMPLE | Sacraments Of Descension |
35 | INTRONAUT | Fluid Existential Inversions |
34 | HEATHEN | Empire of the Blind |
33 | HELLRIPPER | The Affair of The Poisons |
32 | PALLBEARER | Forgotten Days |
31 | PROTEST THE HERO | Palimpsest |
30 | AZARATH | Saint Desecration |
29 | HEAVEN SHALL BURN | Of Truth And Sacrifice |
28 | WYTCH HAZEL | III: Pentecost |
27 | GOREPHILIA | In the Eye of Nothing |
26 | NECROPHOBIC | Dawn of the Damned |
25 | VADER | Solitude in Madness |
24 | BASTARD PRIEST | Vengenace of the Damned |
23 | LONG DISTANCE CALLING | How Do We Want to Live? |
22 | CARCASS | Despicable |
21 | IMPERIAL TRIUMPHANT | Alphaville |
20. INCANTATION – Sect of Vile Divinities
Kerem Onan: Incantation, death metal dediğimiz kadim türün ilk neslinin en underrated gruplarından biri. Death, Cannibal Corpse, Morbid Angel bayrağı alıp yürürken Incantation, Immolation ve Malevolent Creation, nedense hep bir iki adım geride, gölgede kaldılar uzun yıllar boyunca. Death metal’in üçüncü baharını yaşadığı bu son on yılda ise yeni nesil death metal fanları, geçmişe dair kazılarını o kadar dikkatle ve incelikle yaptılar ki, onlar sayesinde eskiden dergilerde yer bulmakta bile zorlanan Incantation ve Immolation gibi gruplar artık klasik albümlerinden turne hatıralarına kadar birçok mevzu ile devamlı önümüzdeler. Bu durum Incantation elemanlarını gaza getirmiş olacak ki, grubun tarihindeki en parlak kayıtla karşımızdalar. Uç metal camiasının aşırı iyi kayıtlara gıcığı vardır, bilirsiniz. Fakat bu albümde, tıpkı Vampire’ın Rex albümünde olduğu gibi, çok dengeli ve metalcinin tadını kaçırmayacak parlaklıkta bir sound yakalanmış. Özellikle oldschool death metal’i iyi bir soundla dinleterek hayatını kaydırmayı planladığınız arkadaşlarınız için iyi bir seçim.
19. THE BLACK DAHLIA MURDER – Verminous
Burak Gülgüler: Hak ettiği değeri görmemiş gruplar listemde başı çekecek gruplardan biri The Black Dahlia Murder. 2005 yılında yayımladıkları Miasma’dan beri sıkı takipçisi olduğum grup, kariyerlerinin en iyi albümlerinden birisi ile 2020’de başımıza gelen nadir güzelliklerden oldu (en iyi albümlerinin Everblack olduğunu düşünüyorum). Akıla kazınan melodileri, akıllıca düzenlemeleri ve At The Gates’i bile kıskandıracak riffleri ile Verminous 36 dakikalık süresi boyunca size boş bir saniye bile yaşatmıyor. Albümün şarkı sözlerine özellikle dikkat!
Volkan Atay: Black Dahlia Murder, son yıllarda hızla popülerlik kazanan teknik melodik death metalin neredeyse tümüne ilham veren bir endüstri standardı haline geldi. Müzik hafızalarında barındırdıkları teknik ve bu sayede üretilmiş tüm melodiler, artık olgunluklarını yaşayan üstün müzisyenlikleriyle de karakterize halde.
Kötü albümü olmayan gruplar kontenjanındaki yerlerini yine sağlamlaştıracak, yine çok iyi bir albüm. Baştan sona şarkı atlamadan dinlenecek, harika prodüksiyonlu Verminous yılın kesinlikle en iyi işlerinden.
18. MIDNIGHT – Rebirth By Blasphemy
Kerem Onan: Heavy metal’de, yaşatıldığında bir gruba gerçekten güzel bir koruma zırhı kuşandıran üç başlıca ruh var; Venom ruhu, Motörhead ruhu ve Sabbath ruhu. Bu üçünden birinin ya da birkaçının elinden tutarak dedelerimiz Slayer’dan Mayhem’e kadar ne güzellikler icra ettiler, ne klasikler yarattılar. İşte Athenar’ın yan projesi olarak başlayıp neredeyse yirmi yıldır devam eden Midnight ise, bu ruhların Motörhead ve Venom olanlarını kendi black/speed metal çorbasında eritip bizlere sunuyor arada bir. Rebirth By Blasphemy, grubun en iyi kaydedilmiş albümlerinden biri olduğu için haliyle koyu fanları arasında da en az sevilen albümü oldu. Fakat bu durum, grubun tarihinde ilk defa bu kadar çok ekstrem müzik piyasasını dışarıdan izleyen insan tarafından da keşfedilmesine sebep oldu. Seviyorum böyle durumları. Siz de bunu hiç kafanıza takmayın ve baştan sona ‘sex, drugs & rock n roll’ kokan bu albümü doya doya dinleyin. Ne de olsa bu üçlüden çoğumuzun elinde bir tek rock n roll kaldı hahahaha.
17. TESTAMENT – Titans of Creation
Burak Gülgüler: Testament, Brotherhood of Snake’den 4 sene sonra piyasaya çıkardığı yeni albümüyle de yılin en iyi albümleri listemizde. Testament denince aklınıza gelecek her şey var Titans of Creation’da. Ne eksik ne de fazla. Albümdeki favorilerim ‘’Curse of Osiris’’ ve ‘’Children of Next Level’’.
Özgür Tekbıçak: 2020 sadece death ve black metal için değil, thrash metal için de çok üretken bir yıldı. Havoc, Onslaught, Warbringer ve son olarak Sodom’la birlikte bu yıl thrash metalde hasat iyiydi. Benim yıl boyunca en çok dinlediğim thrash albümü ise yılın başlarında çıkan Testament – “Titans of Creation” oldu. Children of the next level isimli single çıktığında yükselen beklentimi her açıdan fazlasıyla karşıladı albüm. Eric Peterson beste sürecinde ağırlığını koymuş ama yine de Testament’tan alışageldiğimiz riff zenginliği, akılda kalıcı nakaratlar ve vokal melodilerindeki çeşitlilik hiç sıkmayan bir iş çıkarmış ortaya. Thrash metal sahnesinin en iyi kadrosuna sahip (abartmıyorum, google it!) grubundan da başka ne beklenir?
16. ORANSSI PAZUZU – Mestarin Kynsi
Emre Karacaoğlu: 2009 yılında Fin black metalciler Oranssi Pazuzu’nun ilk albümü “Muukalainen Puhuu”yu ilk duyduğumda düşünmüştüm: Eninde sonunda birileri black metal ile psychedelic rockı birleştirecekti; bu gruba nasipmiş. İlk black metal müzisyenleri zaten ambientla yakından ilgileniyor, hatta albümlerinde dark ambient tarzında parçalar yapmaktan gurur duyuyorlardı. Enslaved gibi gruplar metalin bu alt türünü alıp prog ayağına doğru çekerken, psychedelic rock ve space rockın ayrıksı atmosferinin black metalde de kendine yer bulması doğal bir gelişim olmalıydı.
“Mestarin Kynsi” ise Fin topluluğun bu tarzın da ötesine geçip, gerçekten ürkütücü ama ürkütücü olduğu kadar da yaratıcı ve yenilikçi, oldukça prog bir alana kaydığını ifşa ediyor. Bu albüm dinleyicisinden emek ve aktif bir dinleme istiyor. Yarattıkları hissiyat için Volkan Atay’ın “Efendinin pençesinde bir Oranssi Pazuzu hikayesi” isimli yazısına bir göz gezdirin.
15. DOOL – Summerland
Emre Karacaoğlu: Flemenk topluluk Dool aslında çok eski bir grup değil: Oysaki ilk albümleri “Here Now, There Then”i (2017) müteakip yayımladıkları “Summerland” -icra ettikleri tarz gereği- 40 senelik bir grubun geri dönüş albümleri izlenimini yaratıyor. Prog, psychedelia, grunge ve hatta doom metalden esinlerin bir arada kaynayıp hoş kokular ve damakta tatmin edici bir tat bıraktığı bir albüm. Benim vokalist Ryanne van Dorst’un sesine alışmam biraz zaman aldı ama sonunda onu da sever oldum. Bu senenin en keyifli albümlerinden birisi oldu “Summerland”.
14. CODE ORANGE – Underneath
Volkan Atay: Code Orange bir kere çok heyecan verici bir grup. Tarzlarını da düşününce, ürettikleri her albüm ile dinleyicilere aşıladıkları bu heyecanın elbette birer kalp çarpıntısı yaratması beklenmeli. Bu albüm de bunu yeni değil belki ama yenilikçi fikirleri ile daha ilk saniyelerden kulaklarımıza hedeflemiş ve başarmış. Her şeyden önce müthiş bir tansiyon var. Zaten bu albüm resmen bir roller coaster ve korkanlar binmesin arkadaş.
Grubun şarkılarındaki kaos ve öfke girdabının akıntısında yüzmeyi başaramayanları işimiz gücümüz yokmuş gibi çimdiklemekle filan da uğraşamayız. Çünkü kırmızı ya da mavi hapı seçmek yerine tavşanı bütün yutmayı tercih edenlerin grubu Code Orange işlerini iftiharla sunar.
13. VAMPIRE – Rex
Kerem Onan: İsveç’li death thrash metal grubu Vampire, 2014 tarihli çıkış albümü ‘Vampire’dan beri çıtayı adım adım yükselterek çok az grubun başarabildiği bir ivmeye imza attı. Albüm kapağından şarkı düzenlemede giderek ustalaşmaya kadar birçok konuda çok özenli olan Vampire, mevzuya Rex ile harika bir kayıt ve ses kalitesi yakalayarak üçüncü bir boyut daha kattı 2020’de. Özellikle albümün şarkı isimlerindeki ve sözlerindeki korku konseptine konu başlığı olarak seçilen karakterlerin ne kadar başarılı işlendiğine dikkat ederseniz, bir Moloch’u, bir Serafim’i ya da Melek-Taus’u ( isme dikkat :)) dinlerken gece ışıkları kolay kolay kapatamayacağınızdan eminim. “Bana bişey olmaz” diyenlere kendi taktiğimi öneririm. En sevdiğiniz korku filmini makinaya koyup sessize alın ve bu albümü dinlemeye başlayın, Cuma birası ile bundan daha iyi giden bir şey daha yok inanın bana. Sırf bu yüzden bile benim için yılın albümü Rex.
12. RUN THE JEWELS – RTJ4
Kerem Onan: Hiphop tarihi her zaman, hayatın çoğu alanında olduğu gibi iki karşıt köşenin tür içinde kapışmasıyla ilerlemiş ve yeni mecralara doğru akmıştır. Doğu – Batı kanadı kapışmaları; Gangsta’lar ve Sosyal mesaj kaygılı entellektüel rapper’ların kavgaları; Cinsellik üzerine kurulu sözde bağımsız firmalara karşı Anticon gibi sanatsal kaygıları daha yukarıda olan gerçek bağımsız firmaların kapışmaları; yeni nesil trap soundu severler ile oldschool hiphop dinleyenlerin kelime haznesi kavgaları, bu müziğin tarihinin bir nevi kendi kendini yazmasına sebep olmuştur. Arada sırada da tüm bu kavgaların tam ortasında durup hiçbirine kulak asmayan çok acaip projeler çıkar gelir. Ne oraya ne buraya aidiyet beslemeyen, canının istediği her türü ve altyapıyı, iyi müzik üretmek için kullanan projeler. İşte onlardan en sevdiğim ilk iki albümleriyle EL-P ve Killer Mike’ın projesi Run The Jewels olmuştur. 2010’lara imzalarını attıkları dört albümlerinde Zack De La Rocha’dan Travis Barker’a; Big Boi’den Danger Mouse’a kadar türün farklı çevrelerinden insanlarla çalışarak geniş bir kitleye hitap etmeyi başaran grup, ilk defa dört yıl aradan sonra çıkardıkları bu dördüncü albümlerinde, en kolay dinlenebilir işine imza atmış. Özellikle DJ Premier gibi bir efsanenin de içinde yer aldığı ikinci single Oh La La bu durumun kanıtı gibi. İlk iki albümün kalitesine erişemese de, yine de Pharrel Williams ve Zack De La Rocha’ya aynı şarkıda düet yaptıracak kadar kendi yolunda devam ediyor RTJ. İyi ki varlar.
11. SODOM – Genesis XIX
Burak Gülgüler: 1987 – 1989 yılları arasında Sodom’da pena sallamış Blackfire’ın geri dönüşü ve grubun ilk kez 4 kişilik kadro ile çalışmaya başlaması Angelripper’a çok iyi gelmiş. Sodom, 2018 ve 2019’da art arda piyasaya çıkardığı iki ep ile bu albüme olan beklentilerimizi arşa çıkarmıştı.
Alman Panzerleri (biliyorum, aşırı klişe), Genesis XIX’te lafı hiç uzatmıyor ve bizlere oldschool thrash metal şöleni sunuyor. Erik gibi kütür kütür prodüksiyonu, delişmen gitar soloları ve şahane nakartları ile senenin en iyilerinden…
Kerem Onan: Yeni albüme giden süreçte, klasik kadrodan Frank Blackfire’ın gruba geri dönüşünün Sodom’un köklerine dönüşe yol açacağı kesindi zaten. Öngöremediğimiz, karşımıza sadece bir Persecution Mania klonuyla çıkmamış olmaları oldu. Önceki iki yılda yayınlanan iki EP’den (Partisan ve Out Of The Frontline Trench) sadece tek şarkının albümde olacak olması ilginçti. Yeni albümden Sodom & Gomorrah ve Indoctrination da gelince artık sabırsızlık doruklara çıkmıştı. Yılın sonlarına doğru karşımıza düşen Genesis XIX, tam bir olgunluk dönemi albümü. İçinde Persecution Mania’dan Tapping The Vain’e kadar olan döneme selam durulmuş harika şarkılar var. Grubun azılı fanları çoktan The Harpooner’ı ve Tapping’deki Reincarnation’ı andıran Nicht mehr mein Land’ı bayrak şarkı ilan etti bile. Herkesin aklında tek bir soru var, covid’den sonra Sodom Türkiye konseri olur mu?
10. MR.BUNGLE – The Raging Wrath of the Easter Bunny Demo
Orçun Onat Demiröz: Mr. Bungle, deneysel ve avangart tarzıyla 1990’lı yıllara damga vurmuş kült bir grup. Tam 21 yıl aradan sonra gelen The Raging Wrath of the Easter Bunny Demo albümleri ise yayınladıkları ilk demonun yeniden kaydedilmiş hali aslında. Ancak kadroya eklenen Scott Ian ve Dave Lombardo gibi isimler, bu kaydı süper güçlü thrash melodileri ile donatılmış bir bombaya dönüştürmüş.
Albümü dinlerken kendinizi 80’ler thrash metal sahnesinin ortasında bulmanız garanti. Özellikle Dave Lombardo’nun davulunun şimşek gibi çaktığı The Raging Wrath of the Easter Bunny Demo, yılın en güzel sürprizlerinden!
9. SKELETAL REMAINS – The Entombment Of Chaos
Kerem Onan: Skeletal Remains’e Last fm, metal-archives ya da Spotify’da denk geldiğinizde, death metal’in bütün kült gruplarının ‘benzer gruplar’ olarak listelendiğini görürsünüz. Son on yılda kurulan ve death metal’e üçüncü baharını yaşatarak official anlamda ölümsüz türlerden biri olmasına katkıda bulunmuş diğer tüm gruplar gibi, Skeletal Remains’i de dinlerken tüm death metal tarihinden izler bulmak ve yine de grubu dinlerken mutlu olmak, kendinizi kaptırmak mümkün. Kimi bu neslin kendi öznel yorumunu kattığı için türe yeni bir bahar yaşattığını iddia ediyor, kimi eski rifleri yeni soundla (son yirmi yılda kayıt teknolojisinin coştuğu aşikar) daha yüksek seviyelerde dinlediğimiz için bunun olduğunu savunuyor. İkisinin de biraz payı var bence ama herhangi biri tek başına doğru değil. Yoksa hala dehlizden gelen vokallerin, daha kirli soundların peşinde koşmazdık diye düşünüyorum. Kısacası Skeletal Remains, iyi death metal, dinleyin.
8. AC/DC – Power up
Orçun Onat Demiröz: Rock ‘n’ roll devi AC/DC’nin 6 yıl aradan sonra gelen yeni albümü Power Up, grubun 50 yıla yaklaşan kariyerinin bir özeti niteliğinde. Midtempo groove’lar, havalı melodiler, gevrek riffler, cırtlak vokaller ve vurucu nakaratlar… Onları dünyanın zirvesine oturtan ne varsa, yeni albümlerinde ziyadesiyle mevcut.
Grubun kurucusu Malcolm Young’ın ölümü, Phil Rudd’ın ev hapsi ve vokalist Brian Johnson’ın ilerleyen işitme kaybı derken, AC/DC’nin hala böylesi güçlü, böylesi enerjik bir albüm ortaya koyabilmesi ise rock ‘n’ roll’un sihriyle açıklanabilir herhalde.
7. NECROT – Mortal
Volkan Atay: Bir önceki albümü “Blood Offerings” ile aklımızı alan Kalifornia’lı Necrot, yeni albümü “Mortal” ile eski okul detah metalin yeni çağında modern bir örnek sunmaya devam ediyor. Önüne geleni tozuna pisine bulayan vahşi bir hayvan gibi ısıra ısıra yoluna devam edecek belli ki. Albümü dinleyenler için; grubun kartviziti olarak anılacak kaotik riffler ve ürkütücü melodiler içeren müziği bir de tehditkar vokaller ile birleşince aşılamak istediği melanetin kaynağı da belirginleşmiş oluyor.
Gruptaki her üye sayısız başka grupta çalmasına ve müzik dışında bir düzine sorumluluğa yönelmesine rağmen, dokuz yıllık kariyerlerine odaklanmasını asla kaybetmedi. Necrot sadece eski okul death metal sesini güncelde devam ettirmeye çalışan gruplar arasında öne çıkmakla kalmıyor, aynı zamanda zirvede bir zafer de kazanıyor. Türü ileriye taşıyan, etkileyici bir deneyim için mutlaka dinlemelisiniz.
6. ULVER – Flowers of Evil
Emre Karacaoğlu: 2017’nin en iyi kayıtlarından biri olan “The Assassination of Julius Caesar”dan sonra, “Flowers of Evil” Ulver’in aynı electro-synth kulvarında daha tarayacağı alanlar olduğunu bizlere gösteriyor. Ekibin çocukluklarının efsane müzisyenleri Depeche Mode ve Talk Talk’tan aşağı kalır bir yanları yok: “Machine Guns and Peacock Feathers” ve “Apocalypse 1993” kendi başlarına birer hit mesela. Ulver’in beyni Garm’ın (asıl ismiyle Kristoffer Rygg) nasıl bir müzikal deha olduğunu biliyoruz. Ama insan merak etmeden duramıyor: Acaba albümün soundu üzerinde prodüktör Youth’un (Killing Joke’un basçısı ve kurucu üyesi) ne kadar etkisi oldu?
5. KILLER BE KILLED – Reluctant Hero
Özgür Tekbıçak: Son 10 yıl içinde beni en çok heyecanlandıran süper-grup Killer Be Killed oldu. Max Cavalera’nın The Dillinger Escape Plan vokalistiyle birlikte kurup Mastodon’dan Troy Sanders’ı ve Converge’ün arıza davulcusu Ben Koller’i de yanlarına alıp yola çıktığı grup iki albümdür ıskalamadı. Genelde süper-grup projelerinde grup elemanlarının heyecanı ve doğal olarak üretkenliği ilk albümden sonra azalır. Ama Killer Be Killed tam aksine ilk albümün de üstüne koyarak üretmeyi başarmış. Yılın sonlarına doğru yayınlanmış olsa da kısa sürede birçoğumuzun listesine üst sıralardan girdi. Albümün açılış parçası ve benim de favorim olan Deconstructing Self-Destruction sadece 1 ay içinde Spotify’da bir milyondan fazla dinlenmiş. Sadece tek şarkı değil, bu defa albümdeki her şarkı ayrı ışıldıyor, hiçbiri diğerinin gerisinde kalmıyor. 1 dakikalık süresiyle Napalm Deathcilik oynadıkları Animus’a ise ayrıca dikkat!
4. PARADISE LOST – Obsidian
Volkan Atay: Paradise Lost doom-death geleneğine sıkı sıkıya bağlı, olgun ve üzerinde oldukça düşünülmüş bir albüme imza atmış. Ve aynı zamanda Obsidian, büyük kariyer sahibi grupların on altıncı albümünde bile neler başarılabileceğinin ders olabilecek kadar güçlü bir örneği. Türü tanımlayan, keşif dolu bir albüm.
Grup, kendi tarihinin her dönemini objektif olarak analiz etmiş ve bu albümü yaratmak için aydın bir bakış açısıyla tüm müzikal fikirlerini günümüze enjekte etmiş. Geçirdikleri evrimlerin doğrusal olmadığını, onları çeşitli yönlere götüren kıymetli bir yolculuk olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
3. NAPALM DEATH – Throes of Joy in the Jaws of Defeatism
Kerem Onan: Shane Embury – Mitch Harris arasındaki anlaşmazlığın günyüzüne çıkması; Mitch Harris’in salt Voivod tapınmasına ve Earache dönemi endüstriyel metalimsi midtempo Napalm Death albümlerine özeniyor olması gibi gerçekler ortaya çıktıktan sonra Napalm Death’in tek patronunun Embury olduğunu da anlamış olduk bu senenin başında. Embury’nin 66 tane yan projesinin olması – ki bunlardan üçü olan Insidious Disease, Venomous Concept ve Blood From The Soul bu yıl albüm çıkardı, çüş arkadaş – işe yaramış olacak ki amcamız uzun zamandır görülmüş en deneysel Napalm Death albümüne imza atmış. Yani grubun safi grindcore ve Earache dönemi crossover tarzını özleyenler, önceki albümlerde fazlasıyla kendini belli eden Voivodçuluğu sevenler bu albümde yere çakılacaklar. Zira albüm Killing Joke, Godflesh gibi gruplara saygı duruşlarıyla dolu bir endüstriyel punk albümü. Napalm Death’e de bu yakışırdı zaten, herkesi şok etmek!
2. DEFTONES – Ohms
Volkan Atay: Kariyerlerinin bu noktasında Deftones’un, kendilerinden başka kimseye kanıtlayacak hiçbir şeyi yok. En son yayınladıkları albüm olan Ohms, sadece büyüklüklerinin bir hatırlatıcısı. Çünkü DEFTONES ULAN!
Deftones diskografisindeki albümler, benim gibi hayatınızın kilit noktalarını tanımladıysa, gittikçe daha da çekici hale gelen bu olağanüstü müzikal yolculuğun son bölümüne dalmamayı zaten düşünmediniz sanırım. Zira, sonuç yine engin denizler gibi kudretli ve güçlü. Vurgun yeme pahasına derinlere dalan tüm dinleyicilere selam olsun. Doğru yoldayız anam, rahat olun.
1. ULCERATE – Stare into Death and Be Still
Volkan Atay: Paslanmaz Kalem ve bu listeye katkı sağlayan tüm arkadaşlar ile beraber bir numaraya bu albümü kondurduğumuz için çok mutluyum. Zira albümden duyduğumuz ilk notalardan kapanışa kadar, seslerle inşa edilen bu krallığa hizmet edilmesi gerekiyordu. Öyle güçlü, öyle ruh dolu ve her şey o kadar doğru ki bundan sonra sadece gelişecek hakimiyet alanlarını merak edebiliyoruz.
Albüm ilerledikçe cisimleşen, varlıklara dönüşen ve biçimlenen seslerin kurduğu bu kompleks ve güçlü hakimiyet için methiyeler düzülmesi lazım. Grubun önceki albümlerini de düşününce, kayıt olarak da mükemmel olan bu albüm, ekstrem müzikteki en yetenekli gruplardan biri için nefes kesici yeni bir başlangıç aslında. İçinde bulunduğumuz zamanda böyle bir albüme tanıklık etmek de ayrı bir keyif.
KİŞİSEL LİSTELER