2021’in En İyi Albümleri

Merhaba, global bir pandemiye ilk defa tanık olduğumuz iki yılın ardından, normale dönerken artık hayatının her adımını sıfırdan sorgulamaya başlayan sayın okur, nasılsın? 2021 yılın albümleri listemize hoş geldin. Yine, Paslanmaz Kalem’den Headbang yazarlarına; tv ve radyolardan ismini duyduğunuz dostlardan Mezar Organizasyon gibi yeraltı organizasyon ekiplerine kadar geniş bir katılımla oluşturduğumuz listemizde sonuç ne çıktı, henüz bir fikrim yok. Tek söyleyebileceğim, muhtemelen ilk üç benim tercihlerimden oluşmayacak olsa da, listenin tamamını ve katılımcıların özel listelerini ( muhtemelen Özgür onları yazının sağına soluna ve altına iliştirmiştir ) incelersen, dinlemeye değer, farklı ve özel albümler bulacağın. Ben kendi adıma Volkan, Serhat, Güray ve Pedro’nun listelerini dinlerken yine durmadan ‘ulan neler kaçırmışız be’ dedim. Mayıs ayından sonra konserler yavaştan başladı eskisi kadar çok olamasalar da. Umarım 2022 bu anlamda çok daha iyi bir yıl olur fakat yaz sonunda tekrar emareleri görünen finansal krizimiz de başladı, ki bu oldukça uzun sürecek gibi görünüyor bu sefer.
Ama başlangıçlar ve bitişler konusunda zaten sorunlu bir yerdeyiz toplum olarak değil mi?
Bizim topraklarda başlangıçlar ve sonlar hep yanlış anlaşılır ‘insan Senjutnormalleri’ tarafından. İnsanlar evlilik ‘işi’, düğün bitince bitti zannederler, halbuki daha yeni başlamıştır o yolculuk. Çocuğu olan insanların ilk iki yıldan sonraki eblek suratlarına iyi bakın, o hamile kalmayı başardıklarında ‘oh torun torba işi de tamam’ demiş bir insanın suratıdır. Daha bir iki yıl sonra, eline tableti verip çocuklarını susturacakları pazar kahvaltılarında borsa konuşacaklar. Hiç iletişim kuramadıkları çocuklarından birbirlerine ‘ay bu nesil valla çok acaip zeki, biz fotosentez yapıyoduk ahaha’ diye bahsedecekler. Çünkü bu topraklarda normal olmak istiyorsan bu önce susmayı ve susturulmayı kabul ederek olur. Alırsın önce tableti eline.. Sonra vakti gelince de maaşını..
İnsan normallerine ‘nasıl gidiyor işler’ diye sorduğunuzda alacağınız iki cevap vardır; ‘çok yoğun’ ya da ‘rahatım’. Akşam eve gittiklerinde, saat 23:00’ü gösterene kadar izleyebilecekleri aynı ezberden çıkmış dizileri ve yarışmaları izlerler. Hak edilmiştir o anlar. Ücretli beleşçiliktir. Sıfır üretimle maksimum tüketip, maksimum vergi vererek hayatta kalma hakkını satın almaktır. Bedelli beleşçiliktir. En milliyetçi savaş taraftarı zenginlerin tamamının bedelli askerlik yapmış olmasından tutun da, başucu kütüphanesi kitap özeti okuma aplikasyonları olan cancel culture entellerine kadar normaller, beleşçidir. Yanlış anlamayın, her toplumun çoğu böyledir. İnsan normalleri, küredeki insan popülasyonunun sürekli devinip hızlı evrimleşmesini engeller ve işlerin yolunda gitmesini sağlar. Belki de biraz fazla ‘sağ’lar…
Bir de diğerleri vardır. Hanneman’ın ölümünden hemen sonra IŞİD’ın Irak ve Suriye’yi işgale kalkışmasının tesadüf olmadığını tartışan. Mevzu Slayer dağıldıktan sonra covid’in patlamasına kadar gider. Gerçek hiphop’un öldüğü yılın Gregory C Coleman’in vefatına mı yoksa Clyde Stubblefield’ın vefatına mı denk geldiğini tartışırlar ya da. Hayvanları koruma kanununda neden hayvanlara ehliyet verildiğini, asıl ehliyetin onları her şeye alet eden, sokaktan aldığı gibi sokağa bırakan, onları saldırgan yaratıklara kendi davranışlarıyla dönüştüren ve kendini eğitmekten aciz insanlara verilmesi gerektiğini tartışırlar. Covid’de kapıya kurye geldiğinde ona su verenlerdir, temas olmasın diye file içinde ‘lütfen dinlenin ve bir sandviç alın’ diye onlara mektup bırakan çocukların ebeveynleridir. Dünya ile değildir dertleri, üstünde yaşayan iki ayaklıların rezillliğiyledir. Bi kısmı çok karamsar olabilir dünya görüşü olarak ama farkında bile değillerdir, onlar dünyanın son umutlarıdır aslında.
Bir büyüye – rasyonel insanlar olmalarına rağmen – rasyonel olmayan bir davranış ile bağlanmış iyi insanlardır bunlar.
Satın aldıkları müziklerin kapaklarında dünyanın en korkunç halleri resmediliyordur ama hepsinin en az birer kedisi köpeği vardır. Sokakta elalem sataşır ama vazgeçmezler ne giyim kuşamlarından ne saç başlarından ne de dinlediklerinden. Oturup sünger gibi aplikasyon datası emeceklerine bütün gün Instagram’da; kendi oyunlarını, şarkılarını yazarlar çizerler. Kimisi korku romanı yazarıdır kimisi araştırmacı gazetecidir. Kimi heykeller yapar kimi resimler; kimi o resimlere model olur kimi o resimleri dergisinde tanıtır. Çoğunun müzikle bir derdi vardır ve yaşadıkları toplumun yüzde doksanının yapmadığı bir şeyi yapmak onlar için nefes almaktan farksızdır; müzik yapmak ve kendini müzikle ifade etmek. Kimisi radyoda bu müziği anlatır, kimisi iş çıkışı yorgun argın gittiği konserde en öndedir, kimisi dergi fanzin çıkarır anlatır, kimisi konser organizasyonu yapar, kimisi plağını CD’sini aldığımız dükkanı zor bela döndürmeye çalışır, kimi mekan işletir, tişört basar, sticker patch üretir. Kimisi mekan mekan radyo radyo gezip müzik anlatır, müzik tarihi yazar. Garsondur, tiyatrocudur, dansçıdır, kasiyerdir, müdürdür, girişimcidir, işçidir, bir mekanda DJ’dir, derse metal tişörtüyle giren öğretmenlerimizdir ama hepsinin kulaklığında çalan aynı şarkı, onları aynı konserde bir araya getirip aynı nakaratı aynı heyecanla söyletebilir.
Bunlar müzikofillerdir, kitap kurtlarıdır, sinefillerdir. Punk’tan heavy metal’e; hiphop’dan caz müziğe kadar, her müzik türündeki konserde onları görürsün. Sinemadaki heyecanlarından tanırsın onları. Sahneye çıkmadan önceki nefes nefeselikleri ele verir. Yepyeni bir kitaba dokunurkenki heyecanları gözlerine yansır.
Aynı ortama gelen normallerin arasından hemen sırıtırlar. Farkı anlarsın. Bilirsin. Birbirimizi hemen tanırız.
Bu seneki listemiz vefatlar, kayıplar için değil artık; kendini o insan normallerinden değil de diğerlerinden biri olarak görüyorsan, senin için sayın okur. Belki 2022 yeni bir başlangıçtır ve bu sefer doğru başlarız hep beraber.
Kerem Onan
En İyi Albümler – 2021
100. Wig Wam – Never Say Die
99. Aara – Triade I – Eos
98. Dr. Lonnie Smith – Breathe
97. EMPYRIUM – ÜBER DEN STERNEN
96. Grand Cadaver – Into the Maw of Death
95. Heavy Sentence – Bang to Rights
94. Kekht Arakh – Pale Swordsman
93. Oxygen Destroyer – Sinister Monstrosities Spawned by the Unfathomable Ignorance of Humankind
92. Thronehammer – Incantation Rites
91. While She Sleeps – Sleeps Society
90. Concrete Winds – Nerve Butcherer
89. Demoniac – So It Goes
88. Duran Duran – Future Past
87. Liquid Tension Experiment – III
86. Swallow the Sun – Moonflowers
85. Ferriterium – Calvaire
84. MORTIFERUM – Preserved In Torment
83. Pharaoh – The Powers That Be
82. Rivers of Nihil – The Work
81. Snet – Mokvani v okovech
80. Sparks – Annette Soundtrack
79. Accept – Too Mean To Die
78. Jónsi – Obsidian
77. Obscura – A Valediction
76. Paul Stanley’s Soul Station – Now And Then
75. So Hideous – None But A Pure Heart Can Sing
74. Baest – Necro Sapiens
73. Dream Theater – A View From The Top Of The World
72. Floating Points, Pharoah Sanders & The London Symphony Orchestra – Promises
71. London Grammar – Californian Soil
70. Pink Turns Blue – Tainted
69. The Bug – Fire
68. Cave of Swimmers – Aurora
67. CRADLE OF FILTH – EXISTENCE IS FUTILE
66. Steven Wilson – THE FUTURE BITES
65. SULPHUROUS – Black Mouth of Sepulchre
64. Whitechapel – Kin
63. Boss Keloid – Family the Smiling Thrush
62. Massacre – Resurgence
61. Nekromantheon – Visions Of Trismegistos
60. At The Gates – The Nightmare of Being
59. MALIGNANT ALTAR – Realms of Exquisite Morbidity
58. Darkthrone – Eternal Hails……
57. Wheel – Resident Human
56. CENOTAPH – Precognition to Eradicate
55. Hypocrisy – Worship
54. St. Vincent – Daddy’s Home
53. The Night Eternal – Moonlit cross
52. Wheel – Preserved in Time
51. BE’LAKOR – COHERENCE
50. Frozen Soul – Crypt of Ice
49. Spectral Wound – A Diabolic Thirst
48. Exodus – Persona Non Grata
47. Wolves In The Throne Room – Primordial Arcana
46. Low – HEY WHAT
45. Perturbator – Lustful Sacraments
44. Converge & Chelsea Wolfe – Bloodmoon: I
43. The Ruins of Beverast – The Thule Grimories
42. Tyrann – Djavulens Musik
41. Sijjin – Sumerian Promises
40. CEREBRAL ROT – Excretion Of Mortality
39. IOTUNN – ACCESS ALL WORLDS
38. Venefixion – A Sigh From Below
37. Between The Buried And Me – Colors II
36. Aborted – Mania Cult
35. Jerry Cantrell – Brighten
34. The Limit – Caveman Logic
33. 1914 – WHERE FEAR AND WEAPONS MEET
32. black midi – Cavalcade
31. HYPERDONTIA – Hideous Entity
30. Panopticon – And Again into The Light
29. U.D.O. – Game Over
28. Evile – Hell Unleashed
27. Melvins – Working With God
26. QRIXQUOR – Poison Palinopsia
25. Spiritbox – Eternal Blue
24. Worm – Foreverglade
23. Misotheist – For The Glory Of Your Redeemer
22. Godspeed You! Black Emperor – G_d’s Pee AT STATE’S END!
21. Smith/Kotzen – Smith/Kotzen
20. MYSTIC STORM – From the ancient chaos
Güray Topaç:
Kılıç sesleriyle açılan herhangi bir parçanın kötü olma ihtimali yok. Tabii konumuz Manowar değilse eheh. Albüm kapağının vadettiği her şey Mystic Storm’ın dünyasında mevcut. Savaş arabaları, kılıçlar, yıldırımlar, yarıçıplak kadınlar… oh tam heavy metal! Bu bağlamda grubun herhangi bir yenilik sunmadığını kabul etmek gerekir. Bu konular binlerce kez işlendi ve baydı. Bu açıdan kaybettiğini mükemmel müzikle kapatıyor Mystic Storm. İmaj ve sound olarak 80’lerden fırlamış gibiler; epik metal, thrash, crust/punk ve Bolt Thrower. Kritiklerde kıyaslandıkları isimlerin bir daha albüm yapmayacağını var sayarsak Mystic Storm ismini önümüzdeki yıllarda daha sık duyacağımızı düşünüyorum. Demosu bende yok ama keşke olsaydı.
19. ARCHITECTS – For Those That Wish To Exist
Ersay Uçak:
2018 yılında çıkardıkları, Tom’un (Searle) post-mortem albümü Holy Hell ile bir dönem kapatan Architects, geçtiğimiz üç yıllık süreçte bir hayatta kalma savaşı verdi. “For Those That Wish To Exist” bir grubun kalbini ve beynini aynı anda kaybedişi üzerine bir meydan okuma. Architects’in kariyerindeki en zorlu dönemeç. Yıl sonu listelerinin çoğuna girmeyi başarmış olsa da fanları ikiye bölen bir albüm. Bununla birlikte şu ana dek en yüksek ticari başarıyı yakaladıkları eser. Benim ise gayet yerinde bir geçiş albümü olarak hatırlayacağım ve her koşulda kalbime basacağım bir albüm.
18. CANNIBAL CORPSE – Violence Unimagined
Kerem Onan:
Death metal’in A B C’sinde aklınıza gelmesi gereken ilklerden biri Cannibal Corpse. Dünyada en çok albüm satan üç DM grubundan biri. Elemanlarından birinin kristal meth etkisiyle evindeki silahları kapıp elalemin evine uzaylılar geldi diye dayandığı tek grup. Tam da death metal tarihinin en önemli klasiklerinden biri olan The Bleeding’i çıkardıktan sonra orjinal kurucu kadrodaki vokalistlerini kaybeden ve buna rağmen çıtayı hiç düşürmeden bugünlere kadar gelebilen bir grup Cannibal Corpse. Açıkçası tek başına Centuries Of Torment biyografisini oturup üç saat seyretseniz, önemini anca anlarsınız. Grubun Red Before Black’de formdan düşmüş bulunması, albümü yeni DM fanları tarafından çok benimsenmemesine neden olmuştu fakat aradaki covid dönemini grup iyi değerlendirmiş olmalı ki, hissiyat olarak The Bleeding ile Kill albümlerini ortalayan Violence Unimagined ile çıktılar karşımıza. Bir Hammer Smashed Face olmasalar da tipik Cannibal hitlerindeki iyi gitarcılığıyla dikkati çeken single’ları Inhuman Harvest ve Murderous Rampage ile parıldayan albümde bir kaç filler olsa da, özellikle eski CC fanlarını gülümsetecek çokca an da mevcut.
17. HARAKIRI FOR THE SKY – Maere
Emre Karacaoğlu:
Alcest ve Deafheaven’la beraber, post rock ve modern metal hassasiyetini black metal numaralarıyla birleştiren bir grup Avusturyalı Harakiri for the Sky. Birçokları tarafından “post-metal” etiketi iliştirilen, dar bir alanda müzik yaptıkları için “Mære”deki kimi parçalarda kendilerini tekrara düşüyorlar ve bu 80 küsür dakikalık albümde her bir kısım çok albenili de değil. Ama Decapitated ve Septicflesh’ten tanıdığımız Kerim Lechner’in davulda yer aldığı bu ikinci albümün parlak, taze ve etkileyici anları da çokça var. Dördüncü albümleri “Arson”ın üstüne yeni bir şeyler koyabilmişler.
16. BEWITCHER – Cursed Be Thy Kingdom
Özgür Tekbıçak:
Albümün çıkış şarkısı “Satanick Magick Attack” ile dikkatimi çeken Amerikalı heavy metal ekibi Bewitcher bu yıl en çok dinlediğim albümlerden birine imza attı. Grubun 3. stüdyo albümü Cursed Be Thy Kingdom ile grup, Judas Priest ve Black Sabbath gibi köklerden beslenerek büyüttüğü heavy metal ruhunu şeytani ve okült öğelerle başarılı bir şekilde birleştirmeyi başarmakla kalmıyor; şarkı sözlerinde ve kliplerinde black metalin karanlık sularından da faydalanmayı ihmal etmeyip her anlamda bütünlüğü sağlıyorlar. Yaptıkları müziği blackened speed metal gibi bir kalıba sokmaya gerek var mı emin değilim ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, albümün adeta bir country/blues/rockabilly tarzında açılış yapan introsu bittiğinde sizi ters köşe yapıp duvara çarpacak bir albümle karşılaşacaksınız.
15. ENFORCED – Kill Grid

14. VOLBEAT – Servant of the Mind

13. KNIFE – Knife
Kerem Onan:
Dying Victims Productions, son yıllarda yeraltı piyasasının yükselen firmalarından biri. Bazıları için içinde yaşadığımız yıllar, müziğin artık tekrara girdiği yıllar. Grupların heavy metal ve alt türlerini 80’lerdeki gibi icra etmesine bir kısım ‘retroculuk’ olarak bakıyor. Fakat özellikle underground kültürde, ekstrem müzik türlerinde böyle bir kaygı yok. Crust punk’dan thrash speed death metal’e kadar birçok tür hala aynı heyecanla, aynı şekilde icra ediliyor. Bunların kimisi çok iyi oluyor, kimisi vasat. Dying Victims Productions’ın bu konuda ‘iyileri eliyle koymuş gibi bulmak’ gibi bir olayı var ki son örnek de Knife. Daha 2019’da kurulmuş yepyeni bir Alamanyalı grup olan Knife, ilk albümüne heavy metal, thrash metal, çiğ punk anlayışı ve erken dönem black metal’i tek bir potada eriterek, dönemin kirli heavy metal’ini özleyenlere adeta bir yeraltı bayramı sunuyor. Kreator’un Pleasure To Kill’i, Metallica’nın Kill’em All’u ve Venom’un Welcome To Hell’i bir arada, elde bira, sokaklarda sürtmeli metal. Albümdeki lead gitar işçiliğine ise ayrıca dikkati çekmek gerekiyor. Kolaya kaçmamış, uzun çift gitar partisyonları ve güzel sololarla marş gibi nakaratların önünü arkasını güzelce süslemiş arkadaşlar. Bu türde yeni gruplarının bir kısmının kolayca pas geçtiği özellikler bunlar, değerini bilin.
12. SUFFERING HOUR – The Cyclic Reckoning
Kerem Onan:
Adını heavy metal’in nedense hep gölgede kalmış değerlerinden Anacrusis’in ilk albümünden alan Suffering Hour, Minnesota Colorado’dan yeraltının dehlizlerinden çıkıp bu seneki listemize yanaşmış bir death metal grubu. Özellikle çiğ ve dağınık, neredeyse psikedelik etkiler barındıran riflerle dolu ve baştan sona tek bir şarkı gibi akıp giden bir ayini andıran ‘The Cyclic Reckoning’ bu manada adını fazlasıyla hak ediyor. Danimarka’da yaşayan ve Diabolizer, Hyperdontia gibi gruplardan tanıdığımız Malik Çamlıca ve Septage projesindeki grup arkadaşı Uğur’un yeraltı firması Desiccated Productions sayesinde ülkemizde ilgi gören ve bu sene kasetleri Hammer Müzik aracılığı ile Türkiye’de de satılan Suffering Hour, Mastodon gibi modernler ve Maiden gibi dedelerin arasında yeraltını başarıyla temsil ederek göğsümüzü kabartıyor. Özellikle albümün açılış şarkısı Strongholds Of Awakening gerçekten harika bir beste, dinlemeden pas geçmeyin.
11. TRIBULATION – Where the Gloom Becomes Sound
Volkan Atay:
Her türlü başarının çok yakıştığı gruplardan birisi Tribulation. Grubun geçmişte dolaştığı ekstrem yönleri de dahil olmak üzere her yapılan işin üzerlerinde sırıtmaması gibi bir durumları da var. Tarzlarındaki her değişiklik çabuk kabul görüyor. Sanırım bunda önce kendilerinin bu müziği yapmak üzere samimi bir ivme ile hareket etmeleri önemli bir başlık gibi görünüyor. Bu açıdan önce kendilerini sonra da takipçilerini ikna kabiliyetleri epey yüksek.
Böyle bir tutarlılık seviyesiyle sürdükleri kariyerleri, grubun önemli bir üyesinin kaybına rağmen, pırıl pırıl parlamakta bana göre. Albümde ete kemiğe bürünmüş şekilde hissedilen kasveti aynı zamanda bir zevk aracına dönüştürmek kolay bir iş değil aynı zamanda. Albümdeki başlangıçta çok basit ve formül bir şarkı gibi duran “Inanna” bile her saniyesine eşlik edeceğiniz güçlü bir parçaya çabucak ulaşıveriyor.
Where Gloom Becomes Sound’daki şarkılar titizlikle hazırlanmış ve duygularınızla oynayan etkileyici bir atmosferik ses ortamı yaratmak için özenle bir araya getirilmiş durumda. Bunun tadını çıkarmak için gözlerinizi biraz kısarak play tuşuna basmanız yeterli. (Cidden işe yarayacak bak, uyarmadı deme)
10. CARCASS – Torn Arteries
Özgür Tekbıçak:
2013 yılında yayımladıkları Surgical Steel ile yılların özlemine karşılık bize muhteşem bir dönüş albümü hediye eden Carcass; ne yalan söyleyeyim geçen yıl çıkardıkları “Despicable” 4 parçalık EP’de yeni hiçbir numara görememiştim. Arayı hiç soğutmadan bu yıl çıkardıkları yeni stüdyo albümleri Torn Arteries ise Surgical Steel’de yaktıkları ateşi kaldığı yerden harlamaya devam ediyor. Bill Steer ve Jeff Walker’ın agresif, melodik ve aynı zamanda duygulu death metal marşları ve bir hızlanıp bir yavaşlayan parçalarıyla inişli çıkışlı bir tansiyona sahip albüm. Kanlı death metal sahnelerinin vegan bekçilerinin, albüm kapağı için tercih ettiği sebzelerden oluşan kalp organıyla da verdikleri mesaj net: Kalbinize dikkat edin!
9. SOEN – Imperial
Volkan Atay:
İsveçli prog-metal tedarikçileri Soen, ilk kurulduğu 2004 yılından bu yana her zaman müzikleriyle söyleyecek çok şeyi olan bir grup oldu. Sözler ve besteler hep inanılmaz derecede anlamlıydı ve aynı zamanda neredeyse herkesle ilişkilendirilebilecek kadar basitti. Yıllar geçtikçe, grubun birlikte müzik üretmesi için daha fazla istek de var gibi görünüyor ve evet kesinlikle gelişiyorlar.
Grubun frontmani bu albüm ile iyiden iyiye özgüven kazanmış bir duruşla yerini almış mesela. Sesinin farkında olarak, vokal yeteneğini gayet klas bir şekilde kullanmakta. Mikrofonun arkasında sergilediğini düşündüğüm bu güçlü duruş grubu da olduğundan daha büyük gösteriyor gibi geliyor bana.
Soen, grubun her üyesine ve aynı zamanda her enstrümana parlaması için yer açmayı başarıyor ve önceki kayıtlarında da sahip oldukları özel bir duyguyu pompalıyor. Çarpıcı şarkı sözleri, çok iyi besteler ve grubun muazzam kimyası ile birleşen Imperial, yılın en iyi albümlerinden biri olmak için hep iyi bir yarışmacıydı zaten.
Ha bu arada kapaktaki yılan hala çok ürkütüyor beni, bir ona alışamadım.
8. TRIVIUM – In The Court of The Dragon
Burak Gülgüler:
Hiç uzatmadan konuya giriyorum: Trivium’un 10. Albümü “In the Court of the Dragon” 2021’in en güzel sürprizlerinden. Grup, geçtiğimiz yıl çıkardıkları çok yavan tınlayan “What the Dead Man Say”le hayal kırıklığına uğrattıkları hayranlarının kalbini “In the Court of the Dragon”la geri kazanmayı başardı (vallahi bak). Alex Bent’in şahane davul partisyonları, Matt Heafy’nin her albümde daha da geliştirdiği vokal melodileri ve Corey Beaulieu’nun tadından yenmeyen leadleri ile “In The Court of the Dragon” bana kalırsa “In Waves”den beri yapılmış en iyi Trivium albümü.
“Like a Sword Over Damocles”, “The Shadow Of The Abattoir ve “Shogun” döneminde yazmaya başladıkları ve uzun süredir beklettikleri “The Phalanax” şarkılarına özellikle dikkat. Umarım bu albümün turnesinde Trivium’u bir şekilde ülkemize izleme şansımız olur.
7. UNTO OTHERS – Strength
Orçun Onat Demiröz:
Unto Others ya da isim değiştirmeden önceki haliyle Idle Hands, debut albümleri Mana ile radarıma hızla giriş yapmıştı. Temiz tonlu gotik gitarlar, enfes davullar ve karanlık sözler dikkatimi direkt şekilde çekmişti. Açıkçası The Cure, Sentenced, Danzig ve Iron Maiden kırması soundları da bende bir esrime yaratmıştı.
Yeni albümleri Strenght’i dinlediğimde de benzer bir coşku hissettim ve kendimden geçtim. İlk albümün sequel’i kıvamındaki yeni albümleri de son derece vurucu, son derece güçlü. Akılda kalıcı gitar melodileri ve yakalayıcı sololar ile dolup taşan Strength, Gabriel Franco’nun melankolik, iç karartan ve öfkeli vokalleri ile damarı bulmayı biliyor.
Tabii Unto Others’ın 80’ler tabanlı bu müzikal tarzı bazılarına fazlasıyla modası geçmiş gözükebilir. Ama Unto Others’ın bu retro goth-metal sound’u fazlasıyla stilize ve damıtılmış. Bu nedenle de çekici ve doyurucu.
Zaten yeni albümde de boş beste yok. Albüm agresif şekilde açılan Heroin ile daha ilk andan mesajını veriyor ve baştan sona akarak çiviyi çakıyor. O yüzden melodik yapısıyla, atmosferiyle ve vokal kancaları ile ışıldayan Strenght, yılın albümlerinden bir tanesi konumunda bulunuyor.
6. TURNSTILE – Glow on
Ersay Uçak:
Bir albüm düşünün; yıl sonu listelerinde aynı anda Metal Hammer, Revolver, Kerrang! Gibi heavy metal, Pitchfork, NME gibi indie’nin kalesi magazinlerin ilk 10’una giriyor ve SPIN gibi en kalburüstü elektronik müzik yayınlarından birisi tarafından ise yılın albümü seçiliyor. Evet, Turnstile bu sene tüm müzik dünyasının ve bizlerin, Paslanmaz Kalem ekibinin kalbini fethetti. 35 dakikalık bir PMA (Positive Mental Attitude) manifestosu olarak tanımlayabileceğimiz “Glow On” 2021’e dair, “nadir” en güzel şeylerden birisiydi. İyi ki varsın Turnstile.
5. IRON MAIDEN – Senjutsu
Doğu Yücel:
Hiç araştırmadan ve üstüne çok da düşünmeden bir iddia ortaya koyacağım ortaya: Müzik tarihine baktığımızda yediden fazla herkesin konsensus oluşturacağı kadar klasik albüm koyan var mıdır? Bu iddiamı tüm sanat dallarına da yayalım… Vardır istisnalar tabii. Stephen King gibi, Elvis Presley gibi, Agatha Christie, Woody Allen, Hitchcock gibi çok üreten bazı sanatçıların kariyerinden yediden fazla klasik çıkabilir… Maiden da böyle bir istisna bana kalırsa. Senjutsu bir başyapıt olmasa da gelecekte Maiden klasiklerinden biri olarak gösterilecek.
4. DIABOLIZER – Khalkedonian Death
Kerem Onan:
Bu seneki listemizin yıldızlarından biri olan DIABOLIZER’ın kadrosuna bir göz attığımızda, grup elemanlarının daha önce çaldığı ve eskiden yeraldığı projeleri sıralarsak, aslında basitçe Türkiye death ve black metal tarihinin son yarısının önemli bir kısmıyla beraber olduğumuzu fark ediyoruz. Burial Invocation, Decaying Purity, Engulfed, Impuration, Deggial, Hellsodomy, Godslaying Hellblast, Malefic Order gibi 2007 ve sonrasını şekillendirmiş extreme metal gruplarının elemanlarından oluşuyor Diabolizer. Aslında covid çağından önce inşaası başlayan ve albümdeki ilk dört şarkının grubun konserlerinde sıkça çalındığı ve seyirci tarafından benimsendiği, yıllar içinde nakış gibi işlenmiş bir albümle karşı karşıyayız. Albümün ikinci yarısını oluşturan son dört şarkı ise asıl sürprizler. Özellikle kapanışta arka arkaya yer alan Spearfuck The Throes Of Treason ve Perishing In His Oceans Of Blood, 90’ların ‘albüm finaline bir klasik bırak’ tavrını geri getirdikleri için bile takdire şayan eserler. Artık 2010 sonrası üretimleriyle dikkati çeken Ankara ve İstanbul’lu birçok extreme metal grubumuz gibi Diabolizer’ı da sadece yerli bir grup olarak anmak yanlış olur. Cenotaph gibi eski topraklardan Carnophage, Burial Invocation, Engulfed gibi son on yılın parıldayan gruplarına kadar Türkiye death metal’i dünyadaki DM fanları tarafından merakla takip edilen ve dinlenen bir yöresel değere dönüşmüş durumda. Bu sene oy veren yazar ve katılımcı arkadaşlar da aynı şeyi düşünüyor olacak ki Diabolizer listemizin dördüncü sırasında.
3. GOJIRA – Fortitude
Volkan Atay:
Kariyerlerini çok yakından takip ettiğimiz Gojira bizi başarıya alıştırmış bir grup. Kendilerinden kötü iş çıkmayacağına şimdilik ikna durumdayım. Yaptıkları her şarkı beni bir şekilde heyecanlandırıyor. İlk yayınlandığında burun kıvırdığım şarkılara bile zaman içinde büyük bir ilgi duyduğumla yüzleşiyorum. Kendilerinden artık bir Fransız metal devi olarak bahsetmek de gayet mümkün.
Genel olarak, “Fortitude” işte bu fransız devinin eklektik ve meydan okuyan müzikal yaklaşımlardan kaynaklanan unutulmaz anlarla dolu, şaşırtıcı bir kayıt. Geniş spektrumları, dünyadaki her büyük festivalde binlerce kişinin birlikte söyleyeceği şarkıları ile iyi bir metal hediye paketi gibi aslında.
Gojira cesur ve teknik bir ustalık gösterisi ile yine büyük bir iş başarmış gibi duruyor. Cepten yemeden üzerine koya koya gitmelerini de ayrı seviyorum. Bunun için çok çalıştıkları ve çabaladıkları da görmek güzel. Canlı performansları da grubun adı ile gayet örtüşmüşken, elimizde övmek için gayet yeterli done var diye düşünüyorum. Elimizi korkak alıştırmadan alkışlayalım bence.
2. ASPHYX – Necroceros
Kerem Onan:
Tünelin sonundaki ışığı görmeye başladığımız, aşı ve varyant muhabbetlerinin hayatımıza girdiği günlerde, tam da 2021’in başında çıktı bu güzel albüm. Paslanmaz Kalem’in acar röportajcısı Burak Gülgüler’in sayfalarımıza konuk ettiği Martin van Drunen‘in samimiyeti, beste makinası Paul Baayens’in hem marş gibi akılda kalıcı hem de vurucu rifleri ile parıldayan albüm, death metal fanlarının bir kısmından aşırı parlak soundu ve kolay anlaşılır olması nedeniyle eleştiri almış olsa da çok güzel bir işlevi yerine getirdi. Bu türü arada bir dinleyen ya da uzaktan izleyenlerin türe yönelmesini sağladı ve bir çok farklı türle müziğe başlamış genci death metal’e yönlendirdi. Bence çok güzel bir doom-death-punk hibridi olarak kolay ama güzel şarkı yazımının en güzel örneklerinden biri oldu albüm. Baayens’in bu tarzının her projesinde ( özellikle bir dönem Thanatos’ta ) ve her albümde tutmadığını bildiğimden Drunen’in nakarat yazımı ve şarkıları vokalleriyle bir adım yukarı çekme yeteneğinin de Necroceros’un çıtasını yükselttiğini düşünüyorum. Ayrıca karantina döneminde en fazla bağış toplanan live stream konserlerden biri de bu albümün tanıtım partisine ait, not olarak bulunsun. Hala dinlememiş olan varsa, hemen koşsun yazının geri kalanını bu albüm eşliğinde dinlesin. Özel bir favorim yok, çünkü albümde boş yok.
1. MASTODON – Hushed and Grim
Orçun Onat Demiröz:
Söz konusu Mastodon olduğunda, metal müziğin bugününe ve aynı zamanda yarınına şekil veren bir yaratıcılıktan, avangartlıktan ve enstrümantasyondan bahsetmek gerekiyor. İlk albümlerinden bu zamana kadar kat ettikleri yolu ve yıllar içindeki dönüşümlerini de göz önünde bulundurunca, metal müzik sahnesi açısından çok farklı bir yerde duruyorlar. Cult of Luna ya da Neurosis gibi metal müziği başkalaştırıyorlar, yeni ufuklara yol alıyorlar.
Son albümleri Hushed and Grim’i de grubun mirasını büyüten çapta bir çalışma, bir ustalık eseri olarak görmek gerekiyor. Açıkçası Hushed and Grim’de erken dönem agresif sludge stillerine, Crack the Skye’daki prog özgünlüğüne ve sonrasına uzanan bir Mastodon kanonu var. 15 şarkıdan oluşan kayıt, devasa ve kutsal bir geçit töreni gibi.
Zaten albümün genel teması da ölüm miti, tanatoloji ve ölümle yüzleşme ile alakalı. Grubu yakından takip edenlerin bildiği üzere, 2018 yılında aileden gördükleri menajerleri Nick John kanserden vefat etti. O yüzden bu albüme sinen keder ve derinlik bir nevi veda niteliğinde.
Ayrıca Hushed and Grim için Tool’un prodüktörü olarak bilinen David Botrill ile çalışılması da çok faydalı olmuş. İlk defa stüdyoya girmelerine rağmen Botrill, Mastodon’un müzikal çeşitliliğini ve yoğunluğunu güzelce yoğurmuş, sound olarak epik bir prodüksiyon çıkarmış.
Sonuç olarak Mastodon çok iyi düzenlenmiş, çok iyi demlenmiş, görkemli bir albümle karşımızda. Mastodon gibi seçkin bir grubun müziği de şu zor zamanlarda bir kurtarıcı, sığınılacak bir liman niteliğinde.
Kişisel Listeler