ENGULFED, 2024’e damgasını yepyeni albümüyle vuruyor, direnmenin faydası yok!

Paylaş:

Yeni albümün geldiğini duyduğum günden beri Engulfed röportajına çalışıyorum. Eski röportajları okuyup albümleri tekrar dinlediğimde fark ettim ki, benim yazılı olarak gruba sorabileceğim birşey kalmamış artık. Yapacaklarını yapmışlar, söyleyeceklerini söylemişler zaten. Bayrağı orta sahaya dikmişler kısacası, bize anlatmak düşüyor. Mustafa ve Serkan’ı toplarsak, Paslanmaz Kalem ve Headbang dahil adamlarla bir sürü röportaj yapmışım, artık yapacağım uzun muhabbetli sonraki röportaj, yakınlarda başlayacağımız podcast ile olsun istiyorum açıkçası. 2010’ların ilk yarısındaki ilk Dead Congregation konserinde ‘Summoned’ ile çarpıldığım Engulfed ve hemen ardından Peyote’de bir süredir ara verdiğim pogoya girme aktivitesini bana yeniden kazandıracak kadar bünyeye heyecan salan Hellsodomy çok önemli gruplar benim için. Kendi geldiğim alt kültür olan hardcore/punk dünyasında tamamen o yıllarda kaybolduğunu düşündüğüm ‘ruhu’, sayelerinde yeniden keşfettim. Sonraki yıllar boyunca yazdığım her yerde bu ruha insanları uyandırmaya çalıştım açıkçası çünkü bugün yaşadığınız dalga, artık hazırdı, geliyordu. Bu yıl hem turne rotalarının Doğu Avrupa’daki ekonomik kriz ve Ukrayna Savaşı yüzünden değişmesi, hem de covid sonrası para harcayabilen orta yaşlı rak/metal dinleyicilerinin ve yepyeni genç bir neslin beraber sahneleri izlemeye dahil olmasıyla, adeta bir patlama yaşıyoruz ve yeraltında Engulfed gibi gruplar, buna giden yolda önemli kilometre taşları olarak göze çarpıyor. Dolayısıyla albüm kulağıma düştüğünde parmaklarımdan cevaplanmayı bekleyen sorular yerine, on yıldır fanı olduğum grubun yeni albümü ‘Unearthly Litanies of Despair’i dinlerken hissettiklerim çıktı. Buyurun bakalım.

Yavaşça kabusa dönüşen bir uykuyu ve ondan bir türlü ‘uyanamayışı’ andıran introsunun ardından ‘In The Abyss Of Death’s Obscurity’nin ilk rifine Serkan’ın vokali eşlik etmeye başladığı anda, karanlıktan ilk korktuğum günü hatırlıyorum. Yakın arkadaş anne babaların hep beraber yemeğe çıkıp, çocukları tercihen bir anane ya da babanne bekçiliğinde, zorunlu şeker koması partisi ve onun hiperaktif sonuçlarına ittikleri bir cuma gecesi. Beş kişilik çetenin en büyüğü benim ve bir şekilde aksiyona ihtiyacım var. Çünkü duramıyorum, eve sığamıyorum. Mahallenin arkalarında hep adını duyduğumuz, anne babalarımızın tamamı ‘köy’den geldiği için onlara çocukluklarını hatırlatan Harmandalı diye bir köy var, ilkokul üçten beri oraya nasıl kaçarım diye hayal kuruyorum. Köy benim için yazın gittiğimiz Ayvalık çünkü. Sabahlara kadar kahvede porno izleyen adamlara bir ‘cık cık cık’ çekip tarlaya giden ninelerin baktığı traji komik hobit yerleşkelerinden haberim yok henüz. Bir zamanlar milletin efendisiymiş, ben onu biliyorum. Efendilerin hepsinin tek derdi haremleri, bunu öğrenmeme daha çok var. Dünyayı artık global muhtarlar yönetiyor, bunu öğrenmeme de çok var. Köyden gelen artık dünyayı değiştirmeye çalışmıyor çünkü artık Köy Enstitüleri yok. Ben de meşhur olacam diye şehre gelen sırtlanlarla milyonları yönetmek gibi çok büyük planları olan çakallar var nedense artık. Demek enstitü olmayınca çakal ve sırtlan taklidi yapan insan doluyor her yer. İlginç.. Neden kaçmam lazım bilmiyorum, sanki ben buraya ait değilim ve aslında olmam gereken yeri bulmam lazım. Gayet sevgi dolu, klas bir çekirdek ailenin büyük çocuğuyum ama kaçmam lazım. Birşey sabit durursa bana batıyor. Ya ben onunla birlikte sonsuza kadar sabit durmalıyım ya da hep ‘kim duruyor kim durmuyor’ (a)’rama’lıyım. Bütün hayatım bu iki tercih arasında geçecek, henüz haberim yok. On yaşındayım. Henüz hiç İstanbul görmemişim. Çocukları peşime takıyorum ve diyorum ki… Mutfaktan birer bıçak alıp bütün evi arayalım. Arıyoruz. Çalıyor, gümbür gümbür. Mordor’a yakışır bir gürlükte..

Voidwalker’s Dominion albümdeki diğer yıldızları parlatan yıldız olarak mükemmel düzenlemesiyle kulakları kamaştırırken, kendi sesimi hatırlıyorum. ‘Arkadaki odadan garip sesler geliyo bence’ diyorum ve çocuklara ‘mevzu çıkarmayın’ rüşveti olarak bırakılmış pastanın üstündeki dana gibi bıçağı alıyorum. Evin koridorundan bilinmezliğin hüküm sürdüğü arka odalara doğru yavaşça, gizemli olduğunu düşündüğüm – ve muhtemelen bir ağır çekim parodisine dönüşmüş – çocukça bir teatrallikle yürümeye başlıyorum. Bunları hayal ederken ‘Blasphemous Despair’in kapanış notalarını duyuyorum. Çocuklar peşimden gelirken kendi aralarında oluşturmaya başladıkları hikayeye eşlik ediyorlar, ‘ya hayaletse!’ diyor biri. Henüz çalışma hayatı ile tanıştıktan sonra kendisinin de bir hayalet olacağından haberi yok. ‘Cursed Eternity’ çalmaya başlıyor aniden. En dip odadan gelen pencere çarpma sesini duyuyoruz ve olduğumuz yerde donup kalıyoruz. Evde bir şey var. Gerçekten.

Artık Engulfed’ın dördüncü kayıdında kulaklarımız albümün bu aşamasında uğrayacağımız saldırının ağır olacağının farkında, ne de olsa ‘Summoned’ı dinleyip ‘lan’ dediğimiz günden beri daha hiç çıtayı düşürmediler. Ama bu sefer başka bir sebep daha var, Engulfed artık iki gitarla saldırıyor. Burial Invocation’dan tanıdığımız Can artık ikinci gitar görevini üstleniyor grupta. Engulfed kayıtlarının tamamının modern sound savaşlarına hiç uğramadan bugünlere kalmış olmasının sebebini artık daha iyi biliyoruz. Oturduğunuz yerde yapay bir kulak orgazmı yaşatmak istemiyorlar. Eski usül, ‘sesini açtıkça güzelleşen’ müziği icra ediyorlar. Presetlerle, dijital artistiklerle size sahte bir ortam sunmaktansa, sesi size bırakıyor grup. Ucu açık bir şekilde mesaj şu; bunun tadını ancak canlı dinlediğinde alırsın, o yüzden çekinme, sesi aç… Tam olarak heavy metal’in sahte soundlara karşı ilk fışkırdığı yıllardaki mesajın ta kendisi, özden bugüne, grubun sigma, sessiz karakterine uygun şekilde verilmiş başarılı bir mesaj bu. İster istemez onları kıpkırmızı albüm fonunda, hayvan gibi hacimli bir soundda Zorlu sahnesinde kükrerken hayal etmekten alamıyorum kendimi. Merkezinde özgül ağırlığınız varken değil, var olduğunuz bütünde hayal kurmak iyidir, herkesin hak ettiği yeri gösterir.

Zira Engulfed’ın ilk ep’sinden sonra Voices From The Darkside’a verdikleri röportajda Mustafa bir soruya ‘Önemli olan görsellik ya da ulaşılabilir olmak değil, uzun ömürlü ve kalıcı olmaktır’ diye cevap veriyor. Adam bunu yaklaşık on yıl önce söylemiş. Bir müzisyenin zamanın testinden canlı canlı 100 üzerinden 100 alarak geçişini izliyoruz albüm akmaya devam ettikçe. Şarkılar akarken o elinde pıçakla evde hırsız arayan çocuğun ilk Obituary’sini Morbid Angel’ını dinlediği günler aklıma geliyor. Klasik gitarla Sepultura’nın Inquisition Symphony’sini ya da Unleashed’in Where No Life Dwells introsunu çalmaya çalışan bir çocuk. Sonra brutal vokali keşfedecek, onu nasıl yakalarım diye Lemmy’i taklit edecek. 94 yılında üniversite sınavına hazırlanırken bütün gün müzik dinlemekten başka birşey yapmadığım için bir koliye kaldırılıp saklanmış kasetlerimi, koliyi kimsenin görmeyeceği yerden delerek Human ve Covenant’ı walkman’ime düşürmüşüm, aklımda Ritual’ın nakaratı, geometri sorusu çözüyorum. Ve 2012’de metalcinin Kadıköy’deki tek evi Hammer Müzik Enis bana onları ilk dinlettiğinden beri, on iki yıldır Engulfed dinliyorum. Bir dinleyici, grubundan daha ne ister…

Grubun o hep ‘daha iyisi bi sonraki albümde!’ hissiyatı veren nakış gibi şarkıyı işleme yeteneği artık Infernal Desolation ve Ancient Abyssal Conquest gibi albümün riskli köşelerinde yer alan şarkılarda bile kendini iyice gösteriyor. Yani bu şarkılara gelineceğinden emin bir şekilde dinliyoruz yeni albümü. Albüm ilerledikçe her şarkı yeni bir katmanla death metal tarihinde gezinerek, Engulfed’ın Serkan’ın vokalinde kendini ifade eden özgün karakterine bürünüyor. Evet o yürüyüş Morbid Angel ama arkasından gelen Death’vari solo nasıl oluyor da aynı yere oturuyor? Serkan nasıl aynı anda hem Benton hem de Winter demosundaki hırıltılı vokaller gibi tınlayabiliyor? Neler oluyor?

Sır basit, ama sırra ulaşmak zor. Albüm yayınlanır yayınlanmaz memleketleri Kadıköy’de verdikleri ilk konsere albümün kapak konseptine uygun kırmızı bir ışık fonuyla çıkmaları; dinleyicileri ile birebir iletişimi koruyarak bütün merch ve albümlerini fanlarına tek tek insanlara ulaştırmaya devam etmeleri; tıpkı Morbid Angel’ın her albümünün alfabedeki harf sırasıyla devam etmesi gibi sadece onlara ait özgün ritüeller yaratmış olmaları ( ki en sevdiğim her kayıtta farklı bir renk konsepti kullanmaları, ek olarak hep bir EP bir LP sırasıyla ilerlemeleri ) ve tüm bunları su içer gibi, hayatlarının bir parçası gibi yapmaları. Bunlar hep sırrın görünen, gözünüze çarpan kısmı..

Mustafa’nın Burial Invocation MCD’sinden sonra, bu kayıtta da beraber çaldıkları Aberrant Engin ve Decaying Purity’den beri hiç kopmadığı Serkan ile birlikte Engulfed’ı kurmuş olması aslında çok şey ifade ediyor. Bu üçlü artık neredeyse 2000’ler ekstrem müzik neslinin İstanbul kanadında yapılmış projelerin çoğunda yer almış elemanlar fakat bir araya geldiklerinde ayrıksı bir karakter yaratıyorlar sahnede. Bunu kapanış şarkısı Occult Incantations’ın ağır ve kararlı yürüyüşüne dikkat ettiğimizde anlıyoruz. Albümün açılışından sonuna kadar, yavaşça cepheye yerleşen bir tank birliği gibi dizayn edildiğine, şarkının sonunda, açılıştaki intronun daha da karanlık bir dehlize sürüklenmesinden uyanıyoruz. Deggial, Impuration, Decaying Purity, Burial Invocation, Engulfed, Hyperdontia, Diabolizer derken 2000’lerin ilk yarısının sonlarında başlayan yolculuklarının doruk yıllarını yaşayan müzisyenlerden oluşan bir grup var artık karşımızda.

En büyük destekçileri hardcore/punk kültüründen gelen DIY bilgisi ile konser organizasyonları düzenleyen Gizem Mezar ve eşi Serkan Mezar’ın beraber yürüttüğü Mezar Oganizasyon. Kadıköy’de yeraltı kültürünün heavy metal’i de içine alarak genişlemesinde katkısı çok büyük olan ikili, bu sefer Engulfed’ın başta Avrupa olmak üzere bütün yurtdışı konserlerini düzenliyor. Türkiye’de Dead Congregation’dan Blood Incantation’a kadar, son on beş yılda yaşanan ekstrem metal revival’ının en önemli isimlerini izlememizi sağlayan ekip, yavaşça dünyaya açılıyor. Aklıma bir anda sınırda sorun yaşayan ve konserde çalamayacak olan Witchmaster yerine Engulfed, Diabolizer ve Hellsodomy’nin organize olarak unutulmaz bir konser verdiği Karga gecesi geliyor. Bizim gibilerin müzikte aradığı tek zorunlu element işte burada kendini gösteriyor, ruh. Yeni albüm yayınlanır yayınlanmaz youtube’a düşen ABD ve Avrupa’lı fan videolarından ve geçmiş Engulfed konserlerinin izlenişindeki artıştan aynı ruhun artık Kadıköy dışına da yayıldığını görüyoruz. Önümüzdeki sonbahar çıkacakları albüm turnesi ile başlayacak olan Avrupa yolculukları bakalım bu sefer onları nerelere kadar götürecek, hep beraber izleyeceğiz.

Adanmışlık, ruh, emek, tecrübe. Burial Invocation’dan Hyperdontia’ya; Decaying Purity’den Engulfed’a kadar; Sırrın dört köşesi burada. Şimdi buradaki bilgiyi, Cenotaph gibi neredeyse tüm dünyayı turlamış gruplarımız arasına katılmaya doğru koşan yukarıdaki grupların yurtdışı konser ve turne tecrübesi ile birleştirin.. Doğru sırayla dinlediğinizde, öncesindeki nesillerin hatalarından ders almış, geleceğe miras kalmış işler üreterek hayata damgasını vurmuş bir neslin sesini duyabilirsiniz. Hatta gruba ulaşıp albümlerini alarak bu sesi dinleyebilirsiniz. Zira Türkiye’de 80’ler ve 90’lar nesilleri topluımsal bir çatışmanın içinde yoğurulup, gerçek kapitalizm ile yeni tanışmanın bedeli olarak sınıf farklılıklarından dolayı ‘imkanı olanlar’ dışında kalanların sanatla ilişkisini arada bire çevirdiği bir ortamda büyümüşken; dünyanın çok daha herşeyi görüp izlediği bu fırsat, narsizm ve tüketim çağında, önceden kalan sakat mirasın üzerine yatmayarak tamamen kendi söylemleriyle, çabalarıyla ve üretimiyle kendini var eden 2000 neslinden gelen müzisyenlere çok şey borçluyuz. Death metal’den ne idüğü belirsiz bir tür olan ‘Türkçe rok’a kadar bu müzisyenler, bizlere her ne kadar ‘diğer’lerinden daha karanlık portreler sunsalar da, umut aşıladılar. Çok daha karanlık yollara girdiğinden korktuğumuz bir sonu belki de yirmi otuz yıl ertelememize sebep olacak pırıl pırıl kültürel bir uyanış yarattılar. Bunun ne demek olduğunu önümüzdeki yirmi yıldan sağ çıkarsak çok daha iyi anlayacaksınız. O zamana kadar iyi müziği dinlemeye ve paylaşmaya devam..

Ha, peki pencereyi çarpan kimmiş hala onu merak eden var mı? Kediymiş, kedi :)

ENGULFED’a ulaşmak için grupla iletişime geçmekten çekinmeyin; Bandcamp , Facebook , Instagram , Spotify , Apple Music

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.