THE OCEAN Röportajı: “İstanbul konserini sabırsızlıkla bekliyoruz”

Paylaş:

21 Haziran’da Beşiktaş If Performance Hall’da Black Label Events organizasyonuyla gerçekleşecek olan The Ocean konseri öncesinde grubun kurucu gitaristi ve söz yazarı Robin’e sorularımızı ilettik. Şu an Yeni Zelanda ve Avustralya turnesine devam eden The Ocean, uzun bir turnenin son durağı olan İstanbul konserini heyecanla bekliyor. Robin’in yorgun ama içten cevaplarıyla The Ocean röportajı aşağıda; bu yıl yayımladığı albümle adından başarıyla söz ettiren ve Almanya’da bizi gururla temsil eden Bipolar Architecture’ın da konuk olarak sahne alacağı The Ocean konserinin biletleri ise Passo’da.

Öncelikle Mart 2022 ile Mart 2024 arasında Avrupa, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’da 200’den fazla konser verdiniz. Adanmışlığınız ve çabanız birçok gruba ilham veriyor. Bu kadar uzun süre turne yapmak sizi nasıl etkiledi?

Bizi kesinlikle yordu… ama aynı zamanda bize birçok yeni deneyim, arkadaş, hayran ve güzel anılar kazandırdı. İnsanların stres toleransı farklıdır, bazıları diğerlerinden daha erken yorulur… Bu, işimizi yapmaya devam edebilmek için kendi içimizde baş etmemiz gereken zorluklardan biri tabii. Ancak günün sonunda, turneyi seviyoruz, ve bu bizim bir grup olma sebebimizin yarısını oluşturuyor. Diğer yarısı ise yaratıcı olmayı ve müzik yapmayı sevmemizdir.

Konsept albümlerinizle ünlüsünüz ama ‘Holocene’nin bugüne kadarki en az konsept albümü olduğunu söylemiştiniz. Bu değişiklik şarkı yazımını ve albümün genel yapısını etkiledi mi?

Hayır, tam olarak böyle bir şey söylemedik aslında. Sadece 2007 yılında Precambrian ile başladığımız, Phanerozoic I (2018) ve II (2020) albümleriyle devam ettirdiğimiz, dünya tarihi/paleontolojiden ilham alan konsept serisinin son albümü dedik. Holocene bu serinin son bölümü ve devamı olmayacak. Ancak bu bir sonraki albümümüzün konsept albüm olmayacağı anlamına gelmiyor.

Son albüm ‘Holocene’nin yazım süreci, birçok parçanın klavyeciniz Peter’ın fikirlerine dayanması nedeniyle önceki albümlerinizden farklıydı. Boş bir sayfadan ziyade bir başkasının müzikal fikirleriyle başlamak, albümün yaratım sürecinde grup içindeki dinamikleri nasıl etkiledi?

Bu, pandemi ortasında, tuhaf bir zamanda gerçekleşen çok farklı bir deneyimdi. Peter bana kaydettiği fikirleri gönderdi ve ben onları gerçekten beğendim. Aldığım ilhamla gitarlara, davullara, nefesli çalgılara yeni bölümler ekleyip mevcut bölümleri yeniden düzenledim. Herkesin evde kalmak zorunda olduğu bir dönemde sadece Peter ve ben birbirimize dosyalar gönderip duruyorduk. Bu süreç bana o dönemde yeni bir anlam ve amaç kazandırdı. Çünkü başka birinin fikirleriyle çalışmak yeni bir şeydi. Grubun geri kalanı, demo aşamasında yer almadı; ancak albümü kaydetmeye başladığımızda devreye girdiler.

Hayranlarınızın bildiği gibi, ‘The Ocean Collective’ adı altında geleneksel bir grup yapısından oldukça farklı olarak kolektif bir grupsunuz. Bu durumun yaratıcı sürecinizi nasıl etkilediğini açıklayabilir misin?

Aslında günümüzde çoğu diğer grup gibi, 5 sabit üyeden oluşan bir grubuz. ‘Kolektif’ terimi, grubun ilk zamanlarında, birçok üyenin gelip gittiği, sabit bir kadrodan ziyade, adeta açık bir topluluk olduğumuz dönemlere dayanıyor. Hâlâ bu terimi kullanıyoruz çünkü sahnede bizimle birlikte olmayan ancak grup için büyük öneme sahip katkılarda bulunan kişilere, görsel sanatçılara, konuk müzisyenlere, sanat yönetmenlerine, ekibe saygı göstermeyi tercih ediyoruz. Bu kişiler sahnede genellikle göremediğiniz ama grup için çok önemli olan insanlar.

Yaratıcılık açısından ise, yazım sürecimiz genellikle beşimizin bir odada riffler çaldığı bir durumdan ziyade bir ya da iki grup üyesinin birlikte bir şeyler geliştirdiği daha kişisel ve samimi bir ortamda gerçekleşiyor. Bu bizim için hep böyleydi.

Robin, tüm şarkı sözlerini sen yazıyorsun ve albümlerinizin konsepti çoğunlukla bilimsel ve felsefi temalar etrafında dönüyor. Bu temaları nasıl belirliyorsun? Şarkı sözü yazarken ilham kaynaklarınız neler ya da kimler oluyor?

Bu aslında albümün konsept çerçevesine bağlı olarak değişiyor. Temaların kendisi kaynakları belirliyor. Hıristiyanlığın mirasını merkezine alan bir kayıt için Richard Dawkins okudum, Darwin’in Türlerin Kökeni kitabına geri döndüm ve aynı zamanda Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler”i beni derinden etkiledi, özellikle de “Büyük Engizisyoncu” bölümü. “Pelagial” albümünde Andrey Tarkovsky’nin muhteşem filmi “Stalker”dan ilham aldım. Yani genel olarak film, edebiyat, felsefe ve tabii ki kişisel yaşam deneyimlerim bu dokuyu örüyor.

Müzikte deneyselliğin yanı sıra ses ve atmosfer yaratmaya da büyük önem veren bir grup olarak, yapay zeka kullanımının giderek artmasıyla ilgili düşünceleriniz neler?

Bu hem büyüleyici hem de korkutucu. Gerçekten de insan zekasının harika bir ürünü olan yapay zeka, eğer kimsenin yapmak istemediği sıkıcı işlerden kurtulmamıza yardımcı olursa, o zaman tıpkı sanayileşme gibi insanlığın ilerlemesi ve özgürleşmesi açısından yeni bir dönem olur. Ancak insan yaratıcılığını veya yaratıcı çalışmaları gereksiz kılarsa, o zaman bir tehdit haline gelir. Yapay zeka tarafından yaratılmış güzel sanat üretimleri gördüm, ancak şu ana kadar hiçbiri beni gerçekten şaşırtmadı. Sanatın amacı, en azından benim için, duygusal ve entelektüel olarak beni harekete geçirmesi ve aşırı heyecanlandırmasıdır. Yapay zeka tarafından yaratılmış sanat bunu yapabilir mi? Şimdiye kadar bana böyle bir şey olmadı.

Müziğinizi “post-” janrı altında kategorize etmenin doğru olduğunu düşünüyor musunuz? Siz kendi müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bunu müzik yazarlarına ve dinleyicilere bırakıyorum. Açıkçası, pek de umursamıyorum. Herhangi bir tür ya da kalıba bağlı kalmadan müzik yapıyoruz.

Bildiğiniz Türk grubu var mı? Konserde sizden önce konuk grup olarak sahne alacak Bipolar Architecture grubunu tanıyor musunuz? Onlarlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Onlar gerçekten harika! Yaklaşık on yıldır Pelagic Records’la anlaşma yapan ilk Berlin merkezli grup. Önceki albümleri beni çok etkilemişti, bu yüzden hiç düşünmeden kabul ettik. Ayrıca çok çalışkan insanlar. Onları daha büyük bir sahnede izlemek için sabırsızlanıyorum, çünkü onları Berlin’de izlediğim tek konser çok küçük bir kulüpte ve ideal olmayan koşullarda gerçekleşmişti.

Canlı performanslarınız, görsel-işitsel unsurlarla zenginleştirilmiş etkileyici deneyimler sunuyor. Bu şovlara nasıl hazırlanıyorsunuz?

Hepimiz Berlin’de yaşamıyoruz, bu yüzden genellikle bir turne başlamadan bir hafta önce bir araya gelerek yoğun bir şekilde prova yapıyoruz. Görsel şovlar ve ışıklar, ekibimizle yapılan ön prodüksiyon çalışmalarında hazırlanıyor, çoğunlukla önceden programlanıyor, bu da çok zaman alıyor… Ama sonuç olarak konserlerimizi çok daha iyi hale getiriyor. Atmosferik ve duygusal olarak yoğun bir müzik çalarken görsel unsurların ruh haline ve atmosfere çok önemli katkısı olduğunu düşünüyoruz.

“Pelagial” albümünden beri görsel şovları azalttık, ancak “Holocene” için yılın sonlarına doğru seçili birkaç şehre özel, Dsana Schecter (Swans) tarafından hazırlanan birkaç özel gösteri yapacağız.

İstanbul konserinizde seyirciyi nasıl bir gösteri bekliyor? Katılmayı düşünenlere neler söylemek istersiniz?

Son 4 albümümüzün kapsamlı bir kesitini içeren uzun bir set çalacağız. Ve eskilerden bir parça daha ekleyebiliriz. Şu anda Yeni Zelanda ve Avustralya turnesindeyiz ve İstanbul’dan bir gün önce Dubai’de çalacağız, bu yüzden oldukça yorgun olacağız ama o gece turnemizin son konseri olacağı için kutlamayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Şu ana kadar muhteşem bir deneyim oldu. Bizi desteklediğiniz ve bilet aldığınız için hepinize teşekkür ederiz, yakında görüşürüz!

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.