BIPOLAR ARCHITECTURE Röportajı: “Bu Yola Baş Koyduk”

578
0
Paylaş:

Bundan uzuuun uzun yıllar önce, bir Radical Noise EP’sinin kayıtları için bulunduğumuz stüdyoda, ayaküstü tanışmıştık Sarp ile. Bir müzisyenin gözlerinde ilk aradığım şey, crossover hardcore/hiphop’un devlerinden Downset’in az bilinen ama efsane şarkılarından ‘Fire’da bahsedilen ateştir. Elemanda bu varsa sahne onundur, gerisi yalandır. İşte Berlin macerasından önce Türkiye’de, Heretic Soul ile aşağıdaki muhabbette de okuyabileceğiniz başarılara imza atarken, zaten Sarp o ateşe sahipti. Daha 3. death metal revival’ının hayal meyal başladığı bir dönemde Heretic Soul ile kariyerlerine başlamışlardı ama müziğe ‘ilgi’ için değil, aşkla bakan herkeste olduğu gibi, onu yaşam amaçları haline getirmişlerdi çoktan. Ve amaca ulaşma çabası, bize Bipolar Architecture’u kazandırdı.

Berlin’e taşınıp Bipolar Architecture ile yola çıktıktan bir süre sonra tekliler YouTube ve Spotify’a düşmeye başladı. Grubun klasik doom/black/death rifflerinin altına farklı türlerde yürüyüşler deneyip bir sound oturtmaya çalıştığı belliydi. Tam da radarıma müziğin yanına görsel yetkinliği de ekleyen gruplar girmişken bu konuya verdikleri önem de gözüme çarpınca izlemeye aldım kendilerini. Yeni albüm ‘Metaphysicize’ ile, son ekibe katılan tecrübeli davulcu Fatih Kanık’ın da katkılarıyla, istedikleri müzikal hibride iyice yaklaştığını gözlüyoruz Bipolar Architecture’un artık. Kulaklarım beni yanıltmıyorsa – ki aynı zamanda The Ocean grubunun kendi firması olan Palegic Records’da aynı şekilde düşünüyor olmalı ki gruba oldukça önem veriyor – yavaş yavaş olgunluk dönemi albümüne doğru yürüyen, takibi çok eğlenceli bir kariyer yolculuğuna şahit olacağız beraberce.

Röportajı okurken, türün ( genel anlamda post metal diyebiliriz yaptıkları türe ama katmanlar için müracaat; röportaj ) kral firmalarından biri olduğunu artık anladığınız Palegic Records tarafından yayınlanan ‘Metaphysicize’a, herhangi bir online platformdan hemen kulak verin ve 21 Haziran’da Beşiktaş If Performance Hall’da yine türün en önemli gruplarından biri olan The Ocean ile beraber vereceklere konsere cüzdan kabartın. Çünkü buna değecek.

Kerem Onan

Hem Bipolar Architecture hem de Heretic Soul’un bir anlamda müzikal beyni olduğun için Sarp bu soruyu sana sormak istiyorum. Heretic Soul’dan Bipolar Architecture’a olan yolculuk, müzikal anlamda nasıl gelişti, seni hangi müzikal arayışlar tetikledi ve grubun son kadrosunu / şeklini almasını sağladı?

Selamlar Kerem abi. Heretic Soul ile de bizim hedeflerimiz yine şu andaki hedeflerimizden farklı değildi aslında. Biliyorsunuz bayağı sayıda festivalde çalmıştık yine Avrupa’da. Grup üyelerimiz Erhan Karaca ve Orçun Kocakoç ile de zaten çocukluk arkadaşlarıyız ve hala da öyleyiz. Benim için her zaman çok önemli arkadaşlar olmuşlardır, beni çekmişlerdir, hep de arkamda durmuşlardır. Şu anki müziği yapabiliyor olmamda da kesinlikle etkileri ve emekleri çoktur. Zaten konserde de hep birlikte olacağımızı görebilir herkes. 2015 yılında hayat hepimiz için bayağı zordu, ben babamı kaybettim, Erhan ile Orçun’un da kişisel (hayatsal) problemleri ve hepimizin finansal problemleri vardı. Müzisyen olmak ve normal yaşam arasında sıkışıp kalmıştık. Bu yüzden ara vermek durumunda kaldık. 2015 ile 2020 arasında ben sürekli müzik dinledim (tüm hayatım boyu olduğu gibi). Fakat bu senelerdeki fark Post-Rock, Post-Metal, Post-Black Metal ile baya bir içli dışlı olmam oldu. Defaheaven, Oathbreaker, The Ocean, Underoath gibi gruplar veya If These Trees Could Talk gibi enteresan Post-Rock grupları beni çok etkiledi. İçimdeki müzik yapma hissi hiç gitmemişti zaten ve artık daha yeni tamamen kendine has bir şey yapmak, orijinal bir grup ortaya koymak istedim. Heretic Soul bizim için sadece bir grup değil bir arkadaşlık grubu bir hayat birlikteliğiydi. Fakat biliyorsunuz ki eğer Death Metal yapıyorsanız belirli çerçevelerden ayrılamazsınız. Bipolar Architecture’da ise tamamen özgür hissediyorum. Grup arkadaşlarım da o şekilde. Müzikal olarak bir sınırımız yok denecek kadar az. En önemli etken benim için bu oldu hep. Grubu, Heretic Soul’dan basçımız ve yine çok yakın arkadaşım Enes Akovalı ve Berlin’den arkadaşım Marcus Sander ile kurduk. Enes de zaten her zaman ne yapmaya karar versem sorgusuz sualsiz beni desteklemiştir. Marcus da aynı şekilde. Çocuğu olduğu için bizimle devam edemeyecek maalesef şu anda ama yerleri ayrıdır bu grup için. Şu anda grupta olmasa da emeği çoktur bu grup için ikisinin de. 2. Albüm öncesi ise Ata Çetin ile yolları ayırmak durumunda kaldık. Kendisi ‘Depressionland’ albümünde bizimle çalıştı ve onun da katkıları göz ardı edilemez. Fakat benim hedeflerim bu grupta yüksek olduğu için ve tur temposu da olacağı için o da ayrılmak durumunda kaldı. Davul kısmı benim için çok önemliydi hep bu grupta. Hem hızlı metal hem de groove olarak donanımlı gerçekten çoğu şeyi çalabilecek ve yaratıcı bir davulcuya ihtiyacım vardı. Orada da artık kader mi diyelim :) Moribund Oblivion, False In Truth ve Kuaför Cengiz’den de izleyicilerin tanıyacağı Fatih Kanık ile tanıştık. Bu 2. albümümüz ‘Metaphysicize’ın kayıt döneminden önceydi ve o albümü beraber yaptık. Şu andaki kadromuzda Fatih ve ben hariç lead gitarist olarak Stefanos Kaisaris var. Kendisi Yunanistanlı ve çok yetenekli bir gitarist. Bas gitarda ise Niklas Arnet var. Biraz Birleşmiş Milletler gibiyiz diyorum artık ben ve bu durumu çok seviyoruz. Dördümüz çok iyi anlaşıyoruz ve bu yola baş koyduk artık diyebilirim. Konserlerde çok keyifli vakit geçiriyoruz.

Bu anlamda ‘Depressionland’den çıkış yapıp Berlin’de BA’ın temellerini ilk attığında bir gün ortamın önemli bağımsız  firmalarından Palegic Records ile anlaşıp The Ocean ile turneye çıktığınızı hayal edebilir miydin? Çünkü genelde bu gerçekleştiğinde insanların ilk bilmek istediği projenin mimarının bunu hayal ederken ne kadar çok istediğidir, misal Blade Runner seyrederken bir gün evde, buradaki ambient fikri ekstrem metale monte etmek fikri gelir insana bir anda gibi…

Buna şöyle net bir yanıt vereyim. ‘Metaphysicize’ başlığı da zaten bunun eseri. İstemek ve planlı olarak çok çalışmak kesinlikle başarı getirecektir. Tabi ki bu, bu kadar basit değil sözlerde olduğu gibi. Sadece iyi şarkılar yapmak yeterli değil. İyi bir planlama, her zaman 4-5 adım ileriye düşünmek gerekiyor. Ben de sektörü her zaman yakından takip ettim, araştırmalarımı yaptım. Pelagic Records benim için her zaman dream labeldı. Bipolar Architecture’ı kurduğumuzda da arkadaşlarıma hep diyordum, biraz sabredeceğiz planlı ilerleyeceğiz, ‘unique’ bir sound ortaya koyacağız ve sonunda Pelagic Records ile niye imzalayamayalım? Belki de hissettim bilmiyorum. Onlar da bizim ilk albümümüzü dinleyince hemen imzalamak istediler. Yani Robin (The Ocean), bize inanılmaz destek oluyor. Hem maddi hem manevi. Vizyonu çok geniş bir müzisyen. Kafası açık birisi. İlginçtir ki biz mesela onun Berlin’de imzaladığı ilk grubuz. Berlinli Türk kökenli bir grubu içselleştirebilecek tecrübe ve vizyona sahip birisi ve bana her zaman ne kadar güvendiğini hissettiriyor. Çok özel birisi. Benim için biraz zaten planladığım senaryoyu yaşıyorum gibi olsa bile bunları yaşıyor olmak -ta ki olana kadar- inanılmaz heyecan verici. Düşünsenize, Berlin’de The Ocean konserinde grubum için sözleşme imzalamaya gidiyorum onların davetlisi olarak. Bunun kadar daha heyecanlandığım az sayıda anım vardır. Pes etmemek, kendine güvenmek, yol arkadaşlarına güvenmek en önemli şeyler bu yolda diyebilirim.

Bipolar Architecture ile birden fazla alt türün hibritinden oluşan ve her albümde bir adım daha kendini bulmaya yaklaşan bir projeye sahipsiniz. Özellikle icra ettiğiniz müziğin geçmişine bakarak geleceğine doğru bir yol çizdiğinizde kendinizi bu yolun neresinde görüyorsunuz? Doom death’den post rock’a; metalcore’a geniş bir yelpazeye yayılan soundunuz dinleyicide kendisini nasıl buluyor şu ana kadar?

Kesinlikle betimlediğin gibi abi. 4-5 metal alt türünü harmanlıyoruz diyebilirim. Yolun başlarındayız daha aslında denilebilir. Aktif olarak yalnızca 3 yıl geçirdik. İkinci albüm ile neredeyse kafamızdaki soundlara geldik diyebilirim fakat her albümde bir öncekini geliştirmek istiyoruz. Hali hazırda seyirciden aldığımız tepkiler beklentilerin üstünde diyebilirim, mutluluk verici. Ne yapmaya çalıştığımızı anlıyorlar, hangi duyguları paylaştığımızı hissediyorlar. Yalnızca seyirciler de değil. Metal Hammer, Rock Hard, Sonic Seducer gibi basılı veya dijital medyada röportajlarımız oldu, çok iyi review puanları aldık, top 10 listelere girdik. Bu da anlaşıldığımız demek oluyor benim düşüncemde. 3. Albümü yazmaya başladık bile ve ikinci albüm soundunu bozmayıp vurucu birkaç eklentimiz olacak şarkılara. Fakat şu an açıklamak için erken biraz. 

Mesela sizi dinleyen 40 yaş üstü bir arkadaşım ‘Fear Factory ile Deftones yan proje yapmış abi’ dedi. Ama daha genç bir müzik yazarı arkadaş hiç nefes almadan ‘blackenedshoegazekafasıpostmetal ama kesin detçi di mi bu adamlar’ dedi. Size gelen en eğlenceli tanımlar neler, özellikle konserlerde ilk defa dinleyicilerin tepkisini çok merak ediyorum?

Kesinlikle. Zaten aslında bizim yaşımız zaten ara dönem. Eski metal ile modern metalin birleştiği bir yer. Bir anlamda bizim soundumuz iki tarafa da hitap ediyor. Konserlerimiz de öyle zaten. Bu yaz mesela İngiltere’de bir post festivalinde çalacakken aynı zamanda Polonya’da black metal ağırlıklı bir festivalde çalacağız. Bu zaten daha önce de oldu geçen yıllarda. Fakat ilginçtir her iki tarz festivalde de dinleyiciler kendinden bir şeyler bulabiliyor. Grubun adı dolayısıyla yalnızca liriksel açıdan değil müziksel açıdan da bipolar yapılıyız diyebilirim. İlk defa dinleyen dinleyicilerimizden çok çok iyi tepkiler alıyoruz. Bizi çok mutlu ediyor. Hepsi de grubun potansiyelini çok büyük olduğunu devam etmemiz gerektiğini özellikle belirtiyor.

İlk albüme göre çok daha fazla atmosfer ve sound ile temellendirilmiş bir eser Meta ama bu soundu yapaylaştırmamış. Hatta davula, özellikle ritim ikilisindeki yeri anlamında, geniş bir özgürlük kazandırmış; bu açıyı nasıl kazandırdınız gruba?

Bunun cevabı çok basit aslında: Fatih Kanık. Onunla tanışıp ikinci albümü yazmaya başladığımızdan beri her şey çok daha yaratıcı ritimsel anlamda. Beni tamamen tamamlıyor. Gerek groovy gerek güçlü performansı ve şarkı yazımıyla gerçekten fark yarattı grup için. Beni tamamlayan aradığım diğer yarım diyebilirim kesinlikle.

Sizin müzikal hibridinizin asıl kaleleri İngiltere ve ABD gibi görünüyor. Yeni albüm ile buralara doğru genişlemek gibi planlarınız var mı? Türkiye’de daha önce yeraltı metal camiasından yurtdışına yerleşen elemanlar tarafından kurulan grupların hep başarılı olduğunu gördük Hyperdontia, KYY, Septage gibi örneklerle; siz de bu gruplardan birisiniz; dışarıdan burası nasıl görünüyor genel ortam ve müzik kültürü anlamında?

Evet, İngiltere ve ABD bir sonraki adım için çok önemli.  Pelagic Records’un da katkısıyla bu yaz büyük festivallerde çalacağız. Bunlardan biri de ArcTanGent, İngiltere’de. Post ve prog metal müzik dalının mekkesi gibi bir festival. Mesela Meshuggah ile aynı günde çalıyoruz orada. İngiltere’de büyük bir booking agency’nin de dikkatini çektik aslında onu da yakında açıklayacağız. Orada çalıyor olmak bir nevi o pazara da açmış olacak bizi çünkü bağlantıları çok büyük bir festival. ABD ise ondan sonraki adım olarak gözüküyor gelecekte.

Türk gruplar evet Avrupa’da iş yaptılar daha önce biz de hatta Heretic Soul ile yaptık fakat bu seviyeler çok farklı, yaşadıkça görüyor ve tecrübe ediyorum. Türk gruplarının başarıları inanılmaz bu arada eldeki olanaklara bakınca. Biz de senelerce yaptık, çaldık fakat bir. Erde tıkanıyorsun. Şimdi burada olmak bambaşka.  Çok iyi olanaklar var, bir yerden bir yere kolayca gidebiliyorsun. En basit örnek mesela Robin (The Ocean) bizim ilk albümümüzü beğendi ama yeterli değil, canlı da görmek istedi, bizi izledi ve son kararını öyle verdi. Hızlıca bir konser ayarladım ben kendimizi göstermek için ve oldu.

5 yıl önce buraya taşındım. Aktif olarak çalmayı bırakmıştım ama. Bu projeyi yinede arka planda kuruyordum zaman yayarak. Burada bütçelere başvurdum Kültür Bakanlığı da projemizi beğendi ve bize destek oldu, böylece de işler daha hızlı ilerledi açıkçası. Dediğim gibi yani, zaten çok iyi şarkılarınız olması şart fakat bununla birlikte projelendirme, planlama, sadece işitsel değil her açıdan hazır olmak önemli.

Ve bunun devamında şunu da sormak istiyorum, siz buradan daha önce şu an olduğunu yere baktığınız gördüğünüz neydi ve artık orada olduğunuza göre, orası gerçekte nasılmış :)

Aslında tam da düşündüğümüz gibiymiş. Sanatçılara önem hat safhada. Destekler, bütçeler var. Dediğim gibi ben zaten planlı ilerlediğim için aslında gördüklerim de bunları doğruluyor hep. Fakat bunları yapmak oradan da gözüktüğü gibi kolay değil. Sarp, Berlin’e taşındı rahat tabi yapıyor gibi bir anlayış yok yani:) Kaliteli bir projeniz olacak, pes etmeyeceksiniz, finansal yönden pes etmeyeceksiniz bir kere ne olursa olsun. Zorlu olacak tabi ki büyük bir şey hedefliyorsanız çünkü evet burada imkanlar fazla ama rekabet de çok fazla.

Sarp, sen aynı zamanda kliplerinizin yaratılışında aktif olarak işin içindesin. Son on yılda dikkatimi çeken de bu, 90’larda grunge ile başlayan görselliğin sert müzikten dışlanması durumu artık tamamen ortadan kalkmışa benziyor bu post-post-bilgi çağı ya da AI çağı diyebileceğimiz dönemde görsel artık neredeyse müzik kadar önemli ve kolay üretilebilir hale geldi. Özellikle oldukça kişisel şarkı sözlerine ve konsantre dinlenmesi gereken kompozisyonlara sahip bir grubun videolarının yapımcısı olarak, bu artık zorunluluk hale gelmiş konsepti diğerlerinden farklı kılabilmek için nasıl bir yol izliyorsun? Mesela hikayelerin görselleri şarkı sözleriyle beraber mi yazılıyor ya da bunları birbirinin üzerine oturtan konseptleri yaratırken neleri dikkate alıyorsun?

Görsellik kesinlikle çok önemli tabi ki. Ben yine de müziğin bir adım önde olduğunu düşünsem de. Bizim projemizde her şeyin gerçek olması gerçek hisli olması çok önemli. Aynı zamanda biraz da amatör ruhlu olması gerektiğini düşünüyorum. Kliplerimizi birlikte çektik hep. Şarkıları yaparken ben genelde bir Shakespeare kitabı gibi düşünüyorum hep. İnişleri çıkışları, katarsın anları ve sonuç. Bu sebeple kafamda da hep bireyler canlanması zor olmuyor görsel olarak da. Senin de bahsettiğin gibi kişisel ve gerçek içerikler olduğu için de kendim videoları yapmak istedim özellikle son albümde. Çünkü sonuçta yine benden gerçeğe en yakın duygunun çıkacağını ve izleyiciye geçeceğini düşündüm. Yine de kronoloji olarak önce şarkı yazımı sonrasında da kliplere adapte edebilme diyebilirim. Diğerlerinden farklı kılanın ise hepimizin içinde olan duyguları bizim yöntemimizle harmanladığımızı düşünüyorum. Herkesin kendinden bir şey bulabileceği bir müzik.

The Ocean’a sorduğum bir soruyu size de sormak istiyorum; AI’ın müzik üretiminde aldığı yer ve sanatçılar ile plak firmalarının buna tepkileri hakkında ne düşünüyorsunuz. Hem modern soundlu hem de klasik alt türlerin pasajlarından beslenen duygu dolu bir müziği var Bipolar Architecture’un, mesela tarzınız içerisinde bu aracın yaratıcı bir katkısı olduğuna inanıyor musunuz?

Robin’in görüşlerine katılıyorum. Onların müziği de bizim müziğimiz de AI ile ulaşabilecek şeyler olduğunu düşünmüyorum. Özellikle canlı kısmında. Ben her şeyin gerçek ve insan tecrübesine dayanan olmasına da özen gösterdiğim için. Benim duygularımın taklit edilebileceğini veya katkı sağlayabileceğini düşünmüyorum. Belki prodüksiyon kısmında katkısı olabilir. Bazı süreçleri kısaltabilir ama.

Buradan yola çıkarak heavy metal ve alt türlerinin bugününde, alıştığımız dörtlünün dışında enstrümanların da artık çok yaratıcı atmosfer verebildiğini görüyoruz şarkılara, mesela sizin orkestra ile albüm kaydetmek ya da daha minimal enstrümanları şarkılara katmak gibi hayalleriniz/planlarınız var mı?

Çok fazla değil diyebilirim. Çok fazla lead gitar kullanıyoruz hali hazırda. Bazılarını klavye gibi düşünerek bile yazabiliyorum. Atmosferi gitarlar ile yaratmak bir bakıma da bizim imzalarımızdan diyebilirim. Bir de canlıda her seferinde her seyirciye iletemeyeceğimiz bir bakış açımız var. Daha gerçekçi ve her konserde uygulanabilir. Belki ileride geleneksel birkaç element eklenebilir yeni albümlerde kısa kısa. Vokal açısından biraz çeşitlendirme üzerine çalışıyoruz. Yeni albüm için aslında diyebilirim daha çok.

Albümün son halinden oldukça memnun olduğunuzu görüyoruz, artık sert müzik kaydında ve kayıt sonrası cilalama işlerinde klasik yöntemlerin yerini yenileri alırken; bir çok grup da tam tersine analog kayıt yöntemlerine dönüyor. Sizin bu konuda tercihiniz nasıl olurdu? Mesela bir sonraki albüm kaydı için size açık bütçe verilse onu kimlerle nerede kaydederdiniz?

Ben burada biraz dijital kayda yakın duruyorum. Modern metal soundlarını seviyorum. Biraz daha aslında ortasını bulmaya çalışıyoruz. Mesela son albümün davul kayıtlarında gördüğünüz gibi davullar çok canlı ve çalım hissi, aksanları anlaşılabiliyor. Ama gitarlar daha dijital. Kemper kullanıyorum. Hem albümde hem de canlıda aynı soundu yakalamak bu sayede daha gerçekçi oluyor. Turlama anlamında da bizi yükten kurtarıyor. Kayıt konusunda da, ben şu anda SAE Institute’te bir yandan da Sound Engineering okuyorum ve gitaristimiz Stefanos da bu konuda eğitimli. Videolarda da yaptığımız gibi bu albümde kendi soundumuzu kendimiz yapmak istiyoruz. Fatih de zaten davul konusunda oldukça deneyimli.

Türkiye death metal piyasasında da geçmişi olan veteranlar olarak The Ocean ile İstanbul’da gerçekleşecek konser için dinleyicilere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Abi bence çok önemli bir grup The Ocean. Özellikle son yıllarda zaten bunu kanıtladılar. Gidilebilecek her yerde gidip çalmak istemeleri 20 sene sonra hala saygıyı hak ediyor. Robin’in de kişisel olarak İstanbul’u ve Türkiye’yi çok sevdiğini biliyorum. Tüm grup zaten çok iyi kişiler. Bence iyi bir konseri hak ediyorlar. Biz de zaten Heretic Soul’dan da bilenler bu 

İş için hayatlarımızı vermiş kişileriz. Şu ana kadar İstanbul’da her konserimiz çok güzel geçti, desteklerini gösterdiler bize. Biliyorsunuz yerli kökenli bir grup için bu zordur. Çok iyi bir konser bekliyorum açıkçası. Samimi, yeri gelince sert yeri gelince de transal modları olan iki grup olarak orada olacağız. Hep beraber duygusal olarak yoğun bir gece geçirmeyi dört gözle bekliyoruz.

Ayrıca tespitleri çok yerinde, Bir müzisyenden diğer müzisyene ve farklılık yaratan soruların için teşekkür ederim Kerem abi. Radical Noise’un hayranları olarak sizleri de orada görmek de onur olacak.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.