YILIN ALBÜMLERİ 2013

2013 her anlamda zor bir yıldı. Tam retro modası azalarak bittiği için sevinecekken kaset modası başladı. Ben bile bu sene biri Carcass’ın son albümü diğeri de iki yerli gruba ait olmak üzere üç adet kaset satın aldım, düşünün artık. Metallica’nın üç boyutlu konser filmi “Through The Never”, Beyonce’un sıfır reklamla iTunes’dan piyasaya sunulur sunulmaz ortalığı yıkan ve her şarkıya ayrı bir klip içeren multimedyatik albümü “Beyonce” müzik endüstrisinin ayakta kalabilmek için çok daha yaratıcı sunumlarla karşımıza çıkacağının işaretleri oldu. Müzik dinlemedeki son aşama olan streaming olayı Spotify’la Deezer’la tam gaz girdi piyasaya. iTunes Türkiye’de açıldı. Misal bir grindcore grubunu seviyorsun, gittin konuştun, o seni sevmedi ya da posta parası fazla siparişi verip albümü alamadın. Giriyorsun bu üçünden birine, dinleyerek ya da online satın alarak veriyorsun desteğin kralını. Ben bizzat bu sene Bingo, Krömosom ve Kök albümlerini bu şekilde edindim, pişman değilim. Gerçi sonra Kök’ün CD’si çıkmış, biraz üzüldüm. Yine de orijinal albümün, hele ki plağın yerini tutan bir format henüz keşfedilmiş değil benim için.
Roger Waters’ın Gezi konseptli İstanbul konseri, Gezi’den sonra yazılan şarkı sayısındaki patlama, eski şarkılara Gezi konseptli dinleyici kliplerine rastlamamız… bunlar çok acılar da içeren o günlerden kalan müzikal anılardı. Mutlaka seyretmeniz gereken CBGB’nin mekanla aynı adı taşıyan filmi çekildi. Bunun dışında bu sene de Judgment Night gibi efsane bir soundtrack’e rastlanmadı ama Dave Grohl’un Sound City belgeseli tek başına müziğin değerini ya da daha doğrusu nasıl değerli kılındığınızı bize öğretmesi açısından ders gibiydi.
Sonuç olarak, eninde sonunda yine yılın sonuna gelindi, hikayenin aslı aşağıda. Paslanmaz Kalem’in yazarları, sırf sizin kaçırdığınız birşey varsa üzülmeyin diye, kafalarına göre yılın albümlerini yazıp kafama attı ve ben de küçük birkaç istatistik numarasıyla naçizane listemizi yarattım. Dolayısıyla editoryal toplantılarla çıkan sonuçların elden geçirilmediği, gerçekten ne dinlediysek onun ortalanıp sunulduğu bir listeyle karşı karşıyasınız. Şahsen, ben Johnny Marr ve New Order albümlerini kaçırmışım, bu liste sayesinde fark ettim. Bi bakın bakalım, belki size de yarayacak birşeyler çıkar.
Not: Yorumlar, sonunda parantez içinde adı belirtilmiş yazara aittir. Eğer bir parantez yoksa bilin ki konuşan benim :)
76) Bad Religion – Christmas Songs EP
Herkes gider Mersin’e, BR gider tersine! Son albüm True North listeye giremedi ama ne hikmetse bu EP girdi. Bir araştırın bakalım ne ayakmış bu EP :)
75) Heaven Shall Burn – Veto
Almanya’nın metalcore dalında gerçek anlamda panzer gibi, panzehir gibi tek grubu HSB! Hala ilk günkü kadar yıkıcı.
74) Avicii – True
Yılın en başarılı pop – dans albümlerinden. Yalın, duru, basit, akıcı.
73) Editors – The Weight Of Your Love
Planlı mı değil mi bilmiyoruz ama her şarkı 80’lerin post punk devlerinden her birini ayrı ayrı andırıyor. Eleştirmenler sevmedi, biz sevdik. Nakaratlara dikkat!
72) Coheed And Cambria – The Afterman Descension
C&C artık daha kolay dinlenir, daha duygusal notalara basan bir grup. Bu hallerini de seviyorsanız kaçırmayın.
71) Armin Van Brunen – Intense
Söyleyecek söz yok; Burak bu albümü yazacaktı, kelimelere sığdıramayacağı kadar iyi olduğu için yazamadı, düşünün artık.
70) Voivod – Target Earth
Rahmetli Piggy’nin yerine gelen Mongrain’in “yaparız be olum hadi” gazını alan Voivod’un Dimension Hatross dönemi progressive thrash tarzına geri döndüğü muhteşem albüm. Iskalamak, sizin eksiğiniz olur.
69) Pearl Jam – Lightning Bolt
Pearl Jam bir önceki albümün aynısını yapıyor bir süredir. Fanlar ikiye bölündü çoktan bu konuda ama PJ işte, ya seversiniz ya nefret edersiniz. No Code sonrası dönemin fanlarına daha çok hitap eden bir albüm.
68) LeAnn Rimes – Spitfire
Pop’un gizli istikrar kraliçelerinden biri LeAnn Rimes. Konvansiyonel pop’tan country’e uzanan dalgalı kariyerinin pop tarafında kalan, yılın iyilerinden biri olarak anılıyor “Spitfire”.
67) Watain – The Wild Hunt
Watain, herhalde yeraltından yerüstüne doğru yavaşça yürürken “kara metal”in içine sadece kirli soundu değil, görselliği de “kirli” şekilde yeniden sokarak Venom’culuğu geri getirdiği için çok önemli bir grup. Burada thrash, heavy metal köklerine daha çok dönerek sosluyorlar müziklerini. Yılın en iyilerinden biri.
66) Fates Warning – Darkness in a Different Light
Progressive power metal, heavy metal sularında bu yılın en iyi albümlerinden biri “Darkness..” yılın sonlarında sonbaharda çıktığına bakmayın, 2014’de bu ayarda bir albüm çıkana kadar türün fanlarını idare eder tek başına.
65) The Weeknd – Kiss Land
64) Beth Hart & Joe Bonamassa – Seesaw
Bonamassa artık blues rock sularında yapılabilecek herşeyi yaptı, efsaneler arasındaki yerini garantiledi ve artık köklere yönelik müzikal ortaklıklarla süslüyor kariyerini. Dişi Jeff Healey olarak gördüğüm Beth Hart ile giriştiği bu iş de onlardan biri.
63) Alkaline Trio – My Shame is True
“Damnesia” ile akustikli ekmeğin, Matt Skiba’nın solo projesi ile vampirli punk’ın tadına baktık ama yeni bir AT albümünün de vakti gelmişti. Bildiğiniz bütün Alkaline Trio numaraları bir arada. Bir klasik mi? Değil. Peki iyi mi? Çok iyi.
62) Hurts – Exile
Kimse sevmedi bu albümü, herhalde ilk albümün gazı kaçtığından ya da ortalık üçyüz milyon 80’ler tribute grubuyla doyduğundan olsa gerek. Halbuki öncekindeki dev hitlere gebe olmasa da, ruhlu bir albümdü Exile.
61) Cult Of Luna – The Vertikal
Sessiz sedasız yılın ilk aylarında çıkıp kaybolan bu muhteşem post metal albümünü sakın ıskalamayın. Belki de kariyerlerinin en iyi işi ama değeri çok zaman sonra anlaşılacak.
60) Lady Gaga – Artpop
Artpop’un en güzel yanı, “kolay dinlenebiliyor” olmayı kaliteli bir şekilde başarabiliyor olması. Ve nihayet artık bilindik isimlerden birebir araklar yapmadan da hit yaratabildiğini öğrenmiş olmak güzel şey Gaga’nın.
59) Jimmy Eat World – Damage
Emo olmak, bir zamanlar 30 Seconds To Mars fanı olmak ya da Laleli’nin apaçi çocukları gibi gezmek anlamına gelmiyordu. Emily çantaları henüz meşhur değildi ve Model diye bir Türkçe rock grubu kurulmamıştı. İşte o zamanlar punk rock’ın bu naif alt kolunu güzelce icra eden Jimmy Eat World diye bir grup vardı. Bu yıl dönecekleri tuttu ve hala eskisi kadar iyi olduklarını gösterip gittiler.
58) Hatebreed – The Divinity Of Purpose
Kabul, hem müzikal hem de lirikal anlamda metalcore’un Manowar’ı Hatebreed. Tek farkı onların sadece bir DVD’si var ve hala mükemmel albümler üretebiliyorlar :) Bu albüm grubun ilk üç albümdeki yalın, direk kafanıza çekiç gibi çarpan sounduna geri döndüğü harika bir metalcore klasiği. Türü sevenlere ilaç gibi gelecektir.
57) Travis – Where you stand
Tek bir kötü albümleri yok, çok daha dürüst ve içten lirikler yazıyorlar ama nedense bir türlü “Sing” dönemindeki popülariteyi bir türlü yeniden yakalayamıyorlar. Bazı gruplara şans bir şekilde gülmüyor. Bu güzel kış günlerine çok iyi bir arkadaş “Where You Stand”, bizden söylemesi.
56) Nightwish – Storytime, Showtime
“Bayan vokalli metal” aleminin ilklerinden Nightwish’ten harika bir konser albümü. DVD’si de var, haberiniz ola.
55) The Resistance – Scars
In Flames’in herşeyi Jesper’in son projesi The Resistance, kökten Swedish DM sularında yüzen bir albümle mest etti sevenlerini. In Flames’in ilk dönemine bile sert gelecek kadar oldschool bir proje olan The Resistance, Swedish dendiğinde aklına fabrikasyon Metal Blade grupları dışında şeyler gelenler için kotarılmış bir proje.
54) In Solitude – Sister
Retro modası stoner ile başladı yıllar önce ve oradan her türe yayılarak devam etti son on yılda. Tipik bir heavy metal tribute grubu olarak başlayan grupların ise birer birer kendi kimliklerini bularak özgün sulara doğru yelken açması asıl ilgimi çeken şey. Geçen yıl Witchcraft, bu yıl In Solitude. Eğer sınırlarını genişletebilen, cesur albümler ilginizi çekiyorsa Sister sizin kaleminiz.
53) A Pale Horse Named Death – Lay My Soul To Waste
Mert Yıldız’ın iddiasına göre Type O Negative’in tahtının tek adayı bu grup. İddia büyük, sahibini zaten bizi okuyorsanız biliyorsunuz, e daha ne bekliyorsunuz?
52) Trivium – Vengeance Falls
Trivium, kariyeri boyunca “başkaları ne der” korkusuyla müzik yapmaktan bir türlü kendi özgün soundunu oturtamamış bir grup. Bir önceki albüm “In Waves” ile bu sorunu aştılar ve arayı fazla açmadan bu albümün birebir devamı niteliğindeki “İntikam Yolları” ile geri döndüler.
51) Steven Wilson – The Raven That Refused to Sing (And Other Stories)
2011’deki “Grace for Drowning”i de sevmiştim, 18 ay sonra gelen bu Wilson solo albümünü de çok sevdim. Bu adamdaki fikirlerin sonsuzluğu gerçekten sıradışı. (Emre Karacaoğlu)
50) Queens Of The Stone Age – …Like Clockwork
Arctic Monkeys’i çöl havalarına sokup playboyluktan kurtardığından beri kendisine efsane gözüyle bakan nesillerde bir artış var Josh Homme’un. Dolayısıyla eski kaygısız Queens müziği yerine daha kaygılı, “lan gençler ne der” soslu şarkılar yazıyor artık. Bütünlüğü biraz bozsa da, tarz olarak grubun her çağından doneler içeren, yeni şarkılardan oluşan bir “best of” Clockwork.
49) Dream Theater – st
Koşun agalar, yıllar sonra DT iyi albüm yaptı!!! İnanması zor ama gerçek, albüm iyi. Kesin bilgi!
48) Kanye West – Yeezus
Yeezus baştan sonra bir Justin Broadrick projesi gibi tınlıyor. Koy yanına Ice’ı hiç sırıtmaz. Dolayısıyla alemin en çok endüstriyel işlerine meraklı online dergisi olarak albümü beğendik. Çok sakat albüm ama Kanye bu, bir gün çıkar “ya ben bunu sırf prestij olsun diye yaptım” der, adam tekinsiz arkadaş.
47) New Order – Lost Sirens
New Order, Joy Division’un küllerinden kalan elemanlarla yeniden doğmuş hali. Sirens ise o günden bugüne kadar kaybolmayan bir ruhun özeti gibi. Emir büyük yerden, kulaklarınızı açın ve emri dinleyin.
46) Tricky – False Idols
“Maxinquaye” atmosferi geri döndü desem yalan olmaz! Harika bir albüm. (Emre Karacaoğlu)
45) Dug Pinnick – Naked
King’s X gibi, yaptığı müziğin kalitesi ile gördüğü ilgi ters orantılı olan, mükemmel ama ticari anlamda bahtsız bir grubun vokalistinden de ancak böyle bir solo albüm beklenirdi. Dug baba, dayalı döşeli albümü sevenlerinin eline çat diye veriyor. Alsın dinlesinler, yıllar sonra bile hatırlasınlar. İyi müzik seven herkes el atmalı.
44) Arcade Fire – Reflektor
Son yılların yükselen yıldızından, yükselişine yaraşır çiçek gibi albüm geldi. İlk dakikasından itibaren Normal Person “Porno” derken su gibi akıyor. (Tolga Demir)
Bazen diyorum, bakalım 90’lı jenerasyon ne zaman Arcade Fire’ı “ya çok ara” diyerek dövmeye başlayacak. Bugün Radiohead’in başına geldikçe bunun olacağına kesin gözüyle bakıyorum. Çünkü kökleri övmek değil, kökleri taklit edip orijinalleri yok saymak moda artık. Öhöm neyse, yaşım belli oldu. Albüm iyi. (Kerem Onan)
43) UK Subs- XXIV
Yeşim bu albümü çok sevdi ve derginin punk kızı olarak eğer o sevdiyse ve sizler de 77 punk’ın az streetcore ve oi soslusunda varsanız seversiniz diye düşünüyorum. Yeşim’e güveniyoruz.
42) Robbie Williams – Swings Both Ways
Robbie’den yine bir caz albümü. Yoruma gerek yok, herif iyi söylüyor. Saçma sapan karışık chill out caz albümlerine para verip onları aptal ses sistemlerinde çok mutluymuş gibi dinleyeceğinize bari buradan başlayın. Belki önünüze yeni kapılır açılır?
41) Motörhead – Aftershock
AC/DC ile birlikte her albümde aynı şeyi yapma hakkı (ve belki de sorumluluğu) olan Motörhead’i sevmemek mümkün değil. Cayır cayır rock ‘n’ roll işte, daha ne olsun. Lemmy’den başka bir şey beklemiyoruz ve istemiyoruz. (Emre Karacaoğlu)
40) New Model Army – Between Dog And Wolf
Artık bir punk grubu değil New Model Army, daha çok Justin babanın şiirlerine fon olarak kullandığı bir araç. Bu aracı, Justin’in ruhunu anlayıp içselleştirebilenler çok beğeniyor; geri kalanlar için ise fark etmiyor. Hangisinden olduğunuza karar vermek için bir el atın bakalım.
39) Krypts – Unending Degradation
Death metal’in bütün özellikleri, kökleri, en vahşi, karanlık, acımasız hali bu albümde. Decaying Purity Serkan sayesinde müptelası olduğum bu gruptan ileride çok şey bekliyorum. Kara kaplı defterime yazdım bu sütoğlanları. Dinlemeden ben 2013’te death metal dinledim demeyin.
38) Cathedral – The Last Spire
Efsanenin veda albümü. İlk dönemlerindeki doom hallerine kadar uzanan bir yelpazede, kaygısız, safkan bir Cathedral albümü.
37) Amon Amarth – Deceiver of The Gods
Oldukça dominant soundu ve eski albümlere benzeyen ama onları tekrar etme hatasına düşmeyen şarkılarıyla Amon Amarth, heavy metal sahnesinin en iyi gruplarından biri olmaya devam ediyor hala. Entel dantel medya, yeraltından prestij olsun diye grup ayıklarken, kolay dinlenir olmasından dolayı AA’ı pas geçmesinin bedeli ise her an bir Viking istilası olabilir! (Sanırsın Kelebek ekinde reklam metni yazıyorum, ne oluyor bana yahu hahaha)
36) Justin Timberlake – The 20/20 Experience
Şu an Beyonce ne ise Justin Timberlake de o olabilirdi pop dünyasında. Ama o bunları umursamadı ve bir anda müziği bırakıp sinemaya yöneldi. Ha, klasiklerde mi oynadı ama ne istiyorsa onu yaptı. Dönüş albümünde de öyle yapmış. Kah bir R&B baladı kah bir afro pop marşı, daldan dala gezmiş. Eğer “bakın her telden çalarım” sosunu azaltıp olayı biraz daha konsepte oturtabilseydi, çok uzun yıllar konuşulan bir albüm olacaktı Experience. Ama bu haliyle bile pop’ta yapılmış özgün işlerden birini arayanlara ilaç gibi gelecek, kefilim.
35) Shai Hulud – Reach Beyond The Sun
Gerçek metalcore’un adı konmamış krallarından biridir, geçmişi 90’ların sonuna kadar uzanan Shai Hulud. Kadro sorunları ve grubun beyni Matt’in egoist yaklaşımı yüzünden bir türlü hak ettiği üne kavuşamayan grup, efsane ilk albüm “Hearts Once Nourished…”in vokalisti gruba dönünce tıpkı o albümün kopyası olan “Reach Beyond The Sun”a imza attı. “Metalcore” nedir, gerçekte bu müziğin formülünde neler ne kadar vardır, anlamak için adres budur. Dinleyin, birkaç sene sonra millete havanızı atarsınız.
34) Manic Street Preachers – Rewind The Film
33) Anna Calvi – One Breath
32) And So I Watch You From Afar – All Hail Bright Futures
31) Kayo Dot – Hubardo
Neden hep bu kadar geri planda kaldıklarını anlamadığım, ilk albümleri olan şaheser “Choirs of the Eye”dan beri de çok sevdiğim Kayo Dot’un “Hubardo”su kesinlikle bir geri dönüş albümü. “Blue Lambency Downward”la bir düşüşe geçtiklerini düşünmüştüm; sanırım bu albümle yeniden dikkatimi yakaladılar. (Emre Karacaoğlu)
30) Johnny Marr – The Messenger
Beyler bayanlar, karşınızda The Smiths’de duyduğunuz tüm bestelerin mimarı, efsane kelimesinin tam karşılığı, Johnny Marr ve solo albümü. Daha neyi okuyorsun?
29) Hail Of Bullets – III The Rommel Chronicles
Krypts için yazdıklarım yıllardır Hail Of Bullets için de geçerli. HOB, benim şu an dünyada en sevdiğim grup ve uzun süre de öyle kalacaklar gibi görünüyor. Katıksız, saf, dümdüz ölümcül death metal. Bu ölümlü dünyada başka neye ihtiyacımız var ki?
28) Avatarium – st
Leif Edling, efsane doom metal grubu Candlemass’in beyni; Krux gibi efsane bir yan projenin yaratıcısı. Bu adamın üretmeden boş durması mümkün mü? Değil arkadaş. Gitti Avatarium’u kurdu ve EP’nin hemen ardından gelen ve Nuclear Blast tarafından yayınlanan bu albümle yine gönülleri fethetti. Ne tarz mı? Yine doom metal tabii ki!
27) Eminem – The Marshall Mathers LP2
26) A Day To Remember – Common Courtesy
Yine bir türlü hak ettiği üne kavuşamamış gruplardan biri. Dolayısıyla bizim listemizde yer alması normal. Size bu grupları biz tanıtmayacağız da kim tanıtacak lan sevgili okur? Pop punk’tan screamo’ya koşan crossover yapısını bir türlü yeterince iyi pazarlayamayan A Day To Remember bu albümde o kadar güzel ardı ardına döşemiş ki besteleri, kaçabilmeniz mümkün değil. Biri kaçsa diğeri isabet ediyor.
25) Kvelertak – Meir
In Solitude’da da yazdım; sırf eskilere çok yaslandı diye şerbetçilerin övgüleriyle yapış yapış yoğurulan gruplar sonra kendilerini diğer gruplardan ayırıp bir karakter kazanmak için arayışa girince hep “tü kaka” edilir, riskli iştir. Bu yıllarda bunu genç gruplar daha cesur yapıyor artık ve bu benim çok hoşuma gidiyor. Yeter ki eğer plan patlarsa pişkin pişkin “ay biz brutal günlere döndük” demesinler, bence komik duruyor. “Meir” de yılın en iyilerinden tabii ki, çünkü Kvelertak hartkor oldu!
24) Stone Sour – House Of Gold & Bones pt.2
İlk albümden bir iki adım geride dursa da, yine de taş gibi Stone Sour! Ortam ısınır! (Tribute to EvilElvis :)
23) Arctic Monkeys – AM
Adıyla Türkiye semalarında “ehi ehehe” gülüşmelerine sebep olarak “BİZDEN ADAM OLMAZ HACI” geyiklerini peşinden sürükleyen son “kutup maymunu” ürünü, daha açılıştaki Do I Wanna Know ile dans ettirmeye başlıyor adamı. E Josh Homme’un tekkesinde terbiye aldılar, adam oldular, ıskalamıyorlar dolayısıyla.
22) Kings of Leon – Mechanica Bull
Tıpkı geçmişteki Stone Temple Pilots vakası gibi, ilk çıktığında dönemin devlerine benzemekle eleştirilip, istikrarla işini yapmaya devam ettikçe değeri anlaşılan bir grup Kings Of Leon. Sene 2013, biz övmekten bıktık, adamlar iyi albüm yapmaktan bıkmadı arkadaş.
21) Jesu – Everyday I Get Closer To The Light From Which I Came
Justin Broadrick’in Jesu’da ortaya çıkardığı yönlerini çok seviyorum… Kesinlikle kendini Godflesh’teki halinden daha özgür bırakıyor ve sevdiği, beslediği müziklere daha rahat göndermeler yapıyor. Bu albümdeki electronica tınılarının hastasıyım. (Emre Karacaoğlu)
20) Gorguts – Colored Sands
Bu senenin en iyi death metal albümünü ters köşe bir şekilde bu adamlar yaptı. Kafanızı allak bullak etmesi bir yana, uzun süre kafa yorulması gereken bir albüm. Müthiş bir dönüş albümü… (Volkan Atay)
19) Black Sabbath – 13
Iommi ve Ozzy bir arada. Doom metal’den açık açık New Orleans blues’a kadar tüm diskografilerine göz kırptıkları bir dönüş albümü “13”. E artık keşfedecek bir kara kalmadığına göre öyle yapmaları da gayet normal değil mi? En azından tribute gruplarını öveceğinize orjinalinden dinleme şansını tepmeyin. Zira bildiğin blues baladlarını bozuk ingilizceleriyle söylemeye çalışan 20’lik yaş ortalamalı yeni grupların albümlerini bu albüme tercih edenlere biz çok gülüyoruz.
18) Alter Bridge – Fortress
Myles Kennedy, o kadar mütevazi ve serserilikten uzak bir adam ki sırf bu yüzden ileride Axl Rose kadar çok anılmayacak adı. Ama olsun, en az onun kadar iyi vokalist ve grubu Alter Bridge de hala ısrarla taş gibi rock yapmaya devam ediyor. (Kerem Onan)
Hardrock’u dirilten ekibin dördüncü albümü Fortress kanlı canlı ve ortalığı dağıtan türden. grup olarak her konuda o kadar uyumlular ki, şarkıların harmonisi harikalar diyarına kadar uzanıyor. ( Tolga Demir)
17) The Dillinger Escape Plan – One Of Us Is The Killer
“Calculating Infinity” ile ortalığın nasıl yıkıldığını, bildiğimiz anlamda konvansiyonel ekstrem metalin nasıl sonsuza kadar değiştiğini hatırlıyor musunuz? Ben albümü ilk dinlediğimiz anı hiç unutamıyorum. O gün MIRC’da #radicalnoise kanalında yer alan insanlar, dünya tarihindeki ilk online pogoyu yaptılar ve hepsi admin olduğu için aynı anda birbirlerini kick + banla dövdüler (fazla demokrasinin görülmüş tek zararıdır). O günlerin üzerinden çok zaman geçti, grubun vokalisti değişti, “Miss Machine” ile karambolcore ve catchy nakaratları birleştirerek de çok iyi işler yapabileceklerini kanıtladılar ama her daim kalbimizdeki yerlerini de korudular. “One Of Us Is The Killer”, “Miss Machine”in bıraktığı yerden devam eden bir albüm. En az onun kadar iyi ve bütünlüklü bir sounda da sahip. Iskalamayın.
16) Nine Inch Nails – Hesitation Marks
Bu adamların ciddi ciddi kablo yediğini filan düşünüyorum. Trent Reznor adamı üzer! (Volkan Atay)
Trent Reznor’un bu albümle hayranlarını ikiye böldüğü bir gerçek. Ben sevenlerle aynı taraftayım. “All Time Low”un Todd Rundgren remix’i için bile bu albüm e bir şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. (Özgür.)
15) Protest The Hero – Volition
Protest The Hero, progressive metalcore konseptinin “ne yaptığını bilmeden notaları sallayan özentiler” sınıfına dahil olmadı hiç. Hele ki işin içine bir vokalist girdikten sonra Dillinger Escape Plan ile rahmetli Chuck Schuldiner’in vefatından önceki son projesi Control Denied’ın harika bir karışımı gibi tınladılar hep benim kulağımda. Dolayısıyla yukarıdaki isimlerden oluşan bir karışım hoşunuza gidiyorsa albüme bir şans verin. Ben yıllardır veriyorum (şansı), hiç pişman değilim.
14) Newsted – Heavy Metal Music
Aslında bu işi çıkarabileceğini Voivod ile yaptıklarından biliyorduk Newsted’in. Her ne kadar Voivod’un karakterinden fazlaca çalmış olduğunu düşünsem de güzel işlerdi Voivod ve Infini albümleri. Heavy Metal Music ise tıpkı ilk EP’si gibi çok daha kolay içine girilebilir bir sludge soslu modern metal albümü. Vokal alanında ve şarkı düzenlemede bir basçı olarak bir sonraki işi çok daha iyi olacak ama bu ruh dolu çok güçlü bir albümle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Newsted, neden adını Heavy Metal Music koyduğunu hala anlayamadığım bu albümle adeta küllerinden yeniden doğuyor.
13) Killswitch Engage – Disarm The Descent
Metalcore ölmedi, kalbimizde yaşıyor arkadaş! Orjinal elemanlar teker teker gruplara dönünce bizim metalcore alemine birşey oldu, ardı ardına epik albümler çıktı bu sene (Bkz. Shai Hulud, Hatebreed). Bu sefer de durum farklı değil, yalnız sonuç çok daha başarılı. KS Engage, Jesse’nin dönüşü ile kariyerinin belki de en iyi albümlerinden birine imza atmış. İşin komiği, bu grubun en vasat zamanlarını övmeden duramayanların albümü ıskalamış olması. Gerçi bu albümün gelişi Jesse ile Adam’in Times Of Grace projesiyle ortalığı birbirine katmasından belliydi zaten, okuyabilene. Resmen mükemmellik şekerim.
12) Volbeat – Outlaw Gentlemen & Shady Ladies
11) Ghost – Infestissumam
10) Korn – Paradigm Shift
Korn’un yıllarca içinde biriktirdikleri, meteor gibi kafamıza düştü. En popüler oldukları zamanları dahi solda sıfır bırakan muhteşem bir dönüş albümü bu. Hep aktif oldular zaten ama bu defa başka. Mesela ‘Prey For Me’ alttan alta “birazdan çok fena şeyler duyacaksın, son duanı et adamım!” mesajı veriyor. Sonrasında da dediğini yapıyor işte. (Tolga Demir)
Jonathan Davis, vokal melodisi yazmak konusunda tanrılaştığını bu albümle yine ispat etmiş.Korn kariyeri için en iyi albümlerden birisi. Ve evet yıl 2013… (Volkan Atay)
09) Suede – Bloodsports
08) Tomahawk – Oddfellows
07) INC. – No World
Müzik sektörüne prodüktörlük, aranjörlük, bestekarlık ve stüdyo müzisyenliği gibi hizmetler vermiş Andrew ve Daniel Aged biraderler, “inc.” isimli grupları ile eşi benzeri olmayan güçlü bir albüm ortaya koymuşlar. Eşi benzeri yok, çünkü onlardan evvel Prince ve D’Angelo gibilerin R&B tınıları ile Cocteau Twins ve Lowlife gibilerin gotik rock ve dream pop tınılarını birleştirmeyi akıl edebilmiş kimse yok. Güçlü bir albüm çünkü Elton John gibi hi-profile isimlerle çalışmak inanılmaz bir kabiliyet kazandırmış bu gençlere. 4AD’den yayınlanan “No World”, melankolik ve iç gıcıklayıcı bir rüyadan ibaret. (Mert Yıldız)
06) Nick Cave And The Bad Seeds – Push The Sky Away
Nick Cave’in şiirselliğinin tavan yaptığı albümün enstrümantal olarak yükselen tınısı Push The Sky Away’i zirveye doğru itiyor. Harika bir denge var gerçekten. Ne şarhoş muhabbetine dönüyor, ne de çok özenli caz havası veriyor. Tam ikisinin arasında kendi ritminde, çakır keyif. (Tolga Demir)
05) Bring Me The Horizon – Sempiternal
Pek çoğunuzun Pantera albümlerinden hatırlayacağı Terry Date prodüktörlüğünde hem sounda hem şarkı düzenlemelerine hem de bütünlüğe oynayarak hat-tricklere koşan ‘Bana Karambolü Getir’in son albümü gerek akılda kalıcı nakaratları, gerek 90 sonrası modern metalden gelip geleceğin elektronik soslu sounduna doğru bir köprü kuran kurgusuyla yılın en iyilerinden biri olmaya hak kazandı. Bu türün en büyük handikapı, peşinden gelenlerin birebir öncülerin karbon kopyası olması ve yaratıcılığın sanıldığının aksine hemen tükenmesi. Dolayısıyla BMTH elemanlarını kariyerlerinin buradan sonrasında çok büyük zorluklar bekliyor ama bu sizi bu albümü keşfetmekten alıkoymasın. “Go To Hell For Heaven’s Sake”i dinlemeden seneyi kapatmayın.
04) David Bowie – The Next Day
Uzun süre ara verip klas bir albümle dönmek her baba yiğidin harcı değil. Bence bu “Outside”dan beri en iyi albümü. Aklımdaki “progressive” tanımına en çok uyan sanatçı Bowie. Ve bu albüm de bunu bir kez daha gerçekliyor. (Emre Karacaoğlu)
Hala dinlemediyseniz önce ‘The Stars (Are Out Tonight)’ şarkısını dinleyin, sonra görüşelim (Özgür.)
03) Alice In Chains – The Devil Put Dinosaurs Here
Orijinal solistleri Layne Staley’i trajik bir biçimde kaybettikten sonra yeni “solistleri” William Duvall ile toparlanan Alice In Chains, inanılmaz geri dönüş albümleri “Black Gives Way To Blue”nun devamını bu sene getirdi. “The Devil Put Dinosaurs Here”, grubun fanlarının zihinlerindeki iki şüpheyi de ortadan kaldırıyor: Evet, “Black Gives Way To Blue”nun altında ezilmemişler ve evet, Alice In Chains artık bir Jerry Cantrell solo projesi, zira albümdeki şarkıların neredeyse tamamında Cantrell lead vokal yaparken Duvall destek vermekle yetiniyor. Her şeye rağmen Cantrell’in dehasının ve her geçen sene katlanan yetenek seviyesinin bir kanıtı olan albüm “The Devil Put Dinosaurs Here”, “Lab Monkey”, “Low Ceiling” ve “Phantom Limb” gibi klasikleşecek şarkılarla şahlanıyor. Kısacası bu albüm tam bir gövde gösterisi. (Mert Yıldız)
Layne Staley tabii ki başka bir dünyadandı ama ben William DuVall’ı da seviyorum. “Black Gives Way to Blue”yu da çok sevmiştim, bu albümü de sevdim. Jerry Cantrell hâlâ müthiş işler çıkarıyor, harika besteler yapıyor bence. (Emre Karacaoğlu)