BRING ME THE HORIZON diyor ki; “Herkes cennete gitmek istiyor ama kimse ölmek istemiyor?!”

Başlıkta yer alan cümle, albümde en sevdiğim satırdı. Bana Slipknot’ın oldukça fazlaca kullandığı, çağın insanına kendi doğasını tokmakla kafasına vururcasına gösteren liriklerini hatırlattı. Zaten yeni BMTH albümüne bakınca iki şey kulağınıza batıyor; Slipknot’ın olgunluk dönemiyle beraber flulaşan nefreti ve Bleeding Through’un gruba klavyeci aldıktan sonra bir türlü oluşturamadığı kimyası. Sempiternal, bu anlamda screamo ve kaotik metalcore’u birbirine çarptırırken CERN deneyindeki makinayı değil de elektronik altyapıları kullanacak olursanız ortaya çıkan şeyin adı diyebiliriz kısaca.
Açıkçası Suicide Season hariç grubun bu albümden önceki eserlerine sadece kulak kabartmakla yetindim. Tamam safkan bir deathcore grubu olmayı bıraktıklarından beri daha çok seviliyorlardı, konserleri ful çekiyordu ve mp3 çağında bile iyi satıyorlardı ama benim kulaklarım arayışta olan ve henüz tam oturmamış bir grup olduklarını söylüyordu. Her albümde çıtayı biraz daha yükselttiler ve tam sınıra geldiler en sonunda. Ya tamamen catchy, pop bir albüme girişeceklerdi ya da kendilerini kanıtlamak istercesine çok ekstrem bir albüm yapıp bir sonraki “next big thing” deneyine yerlerini bırakacaklardı.
Fakat genelde olan şey olmadı ve adamlarımız “Allaaam biz ne zaman yeniden Amerikanyalılar gibi dev metal grupları çıkarıcaz” gazıyla onları durmadan pohpohlayan İngiliz metal basınının tuzak dolu yollarında kendilerini kaybetmediler – ki burada Epitaph Records’un hakkını yememek lazım- . Bunun yerine çok çalıştılar ve işe hem çok sert, hem acaip groovy hem de marş gibi korolar halinde rahat rahat söylenebilecek akılda kalıcı nakaratlardan oluşan şarkılar yazdılar. Önceki albümlerde çalıştıkları Fredrik Nordström’e yol verip prodüktör koltuğunu da Amerikalı dev Terry Date’e emanet ettiler.
Böylece ABD’yi baştan fethetme deneyi için en önemli adımı atmış oldular aslında. Terry grubu almış ve şarkıların oldukça dağınık “tınlayan” yapılarını bir konsepte oturtmuş. Her şarkının hem kendi içinde parıldaması hem de albümün bütünlüğü içinde tam da yeri orasıymış gibi duyulması çok önemli bu abimizin çalışma stili içinde. Prodüktör etkisi özellikle gitar soundunda ve düzenlemelerde hissediliyor. Muhtemelen ilk yapıldığında çok daha hızlı çalınan kimi partların midtempo düzenlemeler içinde daha etkili sunulabileceğini grup kavramış görünüyor. Geçen yıl aynı şeyi Cancer Bats’de yapmış ve başarılı olmuştu. Kısacası Date, gruba ihtiyacı olan “Amerikanlılığı” daha doğru bir dozda enjekte etmiş. Grubun özgün tarzı da Date’in dokunuşlarıyla birleşince ortaya “Pantera klonu” gibi tınlamayan ama çok güçlü bir şekilde dinleyeni ilk seferde vuran harika bir modern metal klasiği çıkmış.
Albüm bombastik bir hit olan Can You Feel My Heart ile açılıyor, daha ilk notalardan itibaren “höy?” diye bir tepki veriyor ve vokal girer girmez yıkacak duvar aramaya başlıyorsunuz. İlk single Sleepwalking ve hemen ardından gelen Go To Hell For Heaven’s Sake albüm hakkında size en iyi fikri verecek şarkılar. Özellikle Go To Hell’in nakaratı bu yıl dillerden düşmeyecek. Gerçi tek tek şarkıları anlatmaya çalışmak Youtube çağında gerçekten boş bir uğraş, o da ayrı bir konu.
Esas sorun bu albümden sonra ne yapacakları. Bu albüm bu yılın en ses getiren işlerinden biri olacak ama bu şarkılar gruba bu albümün 10. yıl versiyonunu çıkarttıracak kadar uzun ömürlü olacak mı? Dünyaya bırakmak istedikleri iz bu kadar mı yoksa kendilerini geliştirebilecekler mi? Bu sorular henüz cevaplanabilir değil ama albümdeki şarkıların harika nakaratları sayesinde konserlerde seyirci katılımıyla harika tınlayacağından ve bu albümün turnesinde bir konsere tanık olmanın çok eğlenceli olacağından eminim.
Kısacası eğer safkan bir DIY dinleyicisi ve üreticisi değilseniz, yani bir şekilde kulağınız “mainstream”e bulaşıyorsa, bu albümü dinleyin. Benim için pop metal dalında ( türü az önce icat ettim ama rahat olun bugün “retro” diye sevdiğinizi itiraf ettiğiniz 80’ler hard rock devlerinden hiçbir farkı yok bu türün mensuplarının, belki ileride yeterince eskidiğinde bunu da seversiniz :) ) bu yıl çıkmış en iyi albüm bu.