Carnophage, “Matter Of A Darker Nature” ile haykırıyor; dünya artık daha da kara!

Carnophage, Türkiye death metal geleneğinin kalelerinden biri olan Ankara çıkışlı bir teknik death metal grubu. Yaklaşık yirmi yıla yayılan kariyerlerinde yayınladıkları üç stüdyo albümünde de grubun hiç taviz vermeden yoluna devam ettiğini görüyoruz. Kariyerleri boyunca Black Omen, Cidesphere, Burst Appeal, Cenotaph, Gore Dimension gibi gruplarda da çalmış ve hala çalan elemanlara sahip olan Carnophage, özellikle ikinci albümleri “Monument” sonrası firmaları Unique Leader Records’un desteği ile çıktıkları Avrupa turnesi sonrası uluslararası sularda da kendisini göstermişti. Özellikle henüz izlememiş olanlar için, “death metal canlı nasıl icra edilir, seyirciyle iletişim nasıl kurulur” gibi konularda üst düzey performansa sahip olan Carnophage’ın Bandcamp, Spotify, Facebook sayfalarını takip edin ve mutlaka canlı izleyin.
Grup, Monument’den tam sekiz sene sonra, yepyeni albümleri “Matter Of A Darker Nature” ile tekrar karşımızda. Monument ile yeni albüm arasındaki en büyük fark ise grubun Mert ile beraber kurucu elemanı olan Bengi Öztürk’ün Carnophage’a geri dönmüş olması. Adeta fırtına gibi açılan albüm, özellikle doğru yerlere konuşlandırılmış slamming brutal dm geçişleri ile de göz kamaştırıyor. Bize de albüm ve sonrası hakkında Mert ve Oral ile söyleşmek düşüyor, albümün içeriğinden gelecek planlarına, Ukrayna savaşından death metal’in kaderine kadar güzel bir muhabbet sizi bekliyor, buyurun;
Görünen o ki Carno sekiz yılda bir düzenli olarak albüm yayınlayan bir grup. Hepinizin albüm aralarında Cidesphere’den Cenotaph’a kadar çaldığı bir sürü ayrı projesi de var, sizi her sekiz yılda bir bir araya getiren şey ne?
Oral: Aslında Carnophage verilen önem ve emek açısından projeler arası da bir araya gelinen bir grup asla olmadı. Araya giren ciddi zaman önce pandemiye sonra da müzik dışındaki çeşitli olaylar/durumlar sebebiyle oluştu. Araya giren zamandan sonra “şu oldu bu oldu” dersek geçmiş değişmez ama kendine has ve bazıları tekrarlanmayacak önemli olaylar ve dönemeçler+yeni firma ile anlaşma/baskının hazırlanması derken geçen zaman gerçekten hatırı sayılır oldu. Bu müzik yaratımındaki bir tembellikten dolayı olmadı açıkçası.
Matter Of A Darker Nature, kimin daha karanlık tarafını anlatıyor insanlığın mı sizinkini mi? Yaşadığımız dünya sizi nasıl etkiliyor? İki albüm arasında dünya covid’i atlattı, siz Avrupa turnesine çıktınız, dünya şimdi Gazze ve Ukrayna savaşlarını yaşıyor, AI’ı tartışıyoruz. Monument’deki kehanetler gerçekleşmiş gibi, bu sefer bizi neler bekliyor?
Oral: Bu albümün anlatısı düşünüldüğünde sanki bu albümün kehanetleri de kısmen gerçekleşiyor gibi :) İnsanlık bir yandan kendi gerçekliğini yeniden tanımlayacak şeyleri geliştirirken bir yandan da kendini tutamayarak kendi felaketini hazırlıyor.
Bir önceki albüme göre açılıştan ortasına kadar çok hızlı, introsuz mintrosuz direk füze gibi akan bir albümle karşı karşıyayız, neredeyse Death Works Overtime’daki kısmi slamming geçiş rifine kadar hiç mola vermemişsiniz desek yeridir. Bengi’nin gruba geri dönüşü iki albüm arasındaki dönemde müzikal olarak nasıl fir fark yarattı sizde. Caz’a kadar kayan geçiş riflerine bakınca gitaristlerin alanı sound’da daha da genişlemiş gibi geldi bana.
Mert: Klasikten caza uzanan geniş bir yelpazede müzik dinliyoruz ve bu da sound’da yer yer farklı dokunuşlarla kendini hissettiriyor olabilir. Bu albümde dinamizmi korumak adına intro, outro veya sample kullanmak istemedik. Bengi’nin gruba tekrar katılması hem yaratıcı işbirliği hem de grup içi bağların yeniden güçlenmesi anlamında etkili oldu. İkinci albümden itibaren kadromuza katılan kardeşim Serhat Kaya da gitar depertmanında albüm yazım süreçlerine çok ciddi katkı sundu.
Mert: Mantalite olarak bahsettiğin üçüncü kesim gibi olayı bir imaj şovuna çevirmekten ziyade, enerjiyi özellikle küçük sahnelerde seyirciye direkt aktarmaya çalıştık her zaman. Müzik olarak ise ilk albümden beri death metal köklerine sadık kalmak şartıyla yeri geldiğinde o konfor alanının dışına çıkmaktan da çekinmedik. Alt tür olarak 90’lar ve 2000’ler brutal death metali her albümde ana esin kaynağımız oldu. Bir sonraki albümde, tarzın sınırlarını daha da esneterek farklı alanlara ayak basabiliriz.
Bir albüm yayınladığınızda artık her platformda olmak çok önemli ama özellikle death metal gibi ekstrem müzik türlerinde en çok feedback alabildiğiniz yerler hala youtube ve bandcamp. Hatta youtube Apple’dan sonra sesi en iyi ikinci duyabileceğiniz yer ve bandcamp global olarak fiziki albüm satışına açılan bir kapı. Buralardan yeni albüme gelen tepkiler nasıl; özellikle Ukrayna ve Gazze savaşlarının başlamasından sonra global death metal dünyasının albüm satın almaktan iletişim kurmaya kadar bizim buralara yaklaşımında bir değişiklik gözlemlediniz mi?
Mert: Bandcamp ve Youtube aracılığıyla direkt dinleyicilerin tepkilerini görmek çok önemli. Beklentimizden çok daha fazla sayıda kritik yayınlandı ve gelen tepkiler çok olumlu bu da bizi fazlasıyla mutlu etti. Bandcamp, underground müziğin kalbinin attığı tüm indie gruplar için çok önemli bir platform, kendi adıma da son dönemde en favori etkinliğim bandcampten yeni grupları keşfetmek diyebilirim. Savaşla ilgisi olmamakla beraber, bir dönem batı dünyasında ciddi bir kesim önyargıları sebebiyle Türkiye’den çıkan metal gruplarına şaşkınlık ve merakla yaklaştı ama artık yerli gruplarımız o kadar iyi işlere imza attılar ki, gelinen noktada artık ülke olarak global extreme metal sahnesinde saygın bir konuma sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.
AI’ın müzik “yaratmak” için kullanılmaya başlandığı bir hayata geçtik, sizce bir gün AI’dan mükemmel bir death metal şarkısı çıkacak mı? AI botlarının caz ve ekstrem metalden şarkı üretmeleri istendiğinde saçma sapan besteler çıkarıp olayı kavrayamadığını okumuştum bir yerde ama bu bilgim ne kadar günceldir emin değilim, çoktan çözmüş de olabilir. Mesela güncel müzik piyasası içinde yer yer metal kelimesi de geçen piyasa grupların bir kısmının en azından sound editing’de AI kullandığından ( hem sahne hem kayıtta ) neredeyse eminim artık. Siz de eski tayfadan elemanlarsınız ve her şeyin direk bir bilgisayara data olarak aktarılmadan sesin direk kayıt edildiği dönemi de biliyorsunuz. 00’lar ve 10’lardaki gelişmelere bakınca bugün o dönem çok ilkel görünmesine rağmen bazı gruplarca hala ısrarla kullanılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Mert: Müziğin teknik olarak fizik ve matematik altyapısının farkında olan her insan AI’ın algoritmalar ve machine learning aracılığıyla duygulardan bağımsız olarak ne kadar ileri gidebileceğinin farkındadır diye düşünüyorum. Tabi bu varsayım müziği sadece müzik olarak ele alırsak geçerli. Uzun zamandır ses kütüphaneleri, sanal midi enstrumanlar ve efekt pluginleriyle özellikle mainstream müzik daha hızlı üretiliyor. Müziğin kolay üretilmesi de streaming servisleri aracılığıyla müziğin daha kolay tüketilir olmasını doğuruyor, sonuç olarak müzik kaçınılmaz olarak hem tüketim hem üretim noktasında değersizleşiyor.
Konuya müzisyen açısından bakarsak nihai ürüne giden yolda yaşananlara odaklanmak lazım, en azından bizim için; iyi bir riff yazıldığında gelen mutluluk, provalarda ortaya çıkan yeni fikirler, sahnede dökülen ter, kayıt mix master aşamaları, hayvan gibi iyi geçen (kötü de geçse :)) bir konserden sonra içilen bira, festivaller, yol maceraları ve tur hayatı, canlı performans heyecanı, merch standı ve kapı önü sohbetleri kısaca tüm bu süreçlerin bize kattığı deneyim ve yaşadığımız eğlencenin gerçekliği çok daha değerli.
Genel dinleyici kitlesi AI üretimi müzikleri güle oynaya büyük bir zevkle tüketecektir, bu tarz dinleyici kitlesi için müziğin nasıl üretildiğinin zaten bir önemi yok, öyle olması da çok normal aslında. Müziğe veya sanatın herhangi bir dalına hayatında daha fazla yer açan kimseler için sanat her zaman sanatçıya dolayısıyla sanatçının ruh durumuna, düşüşlerine, hayal kırıklıklarına, sevinçlerine ve çıkışlarına özetle sanatın arkasındaki o karaktere her zaman ihtiyaç duyacaktır.
Soruna dönecek olursak, teknolojinin getirdiği nimetleri bir tarafa bırakıp, her enstrümanın eş zamanlı canlı kanlı kaydedildiği albümler sağlam bir duruşun göstergesi ve fazlasıyla saygıyı hak ediyor.
Transcending Obscurity özellikle promosyon ve sosyal medyada çok yetkin, sizin için emek veren bir firma gibi görünüyor, yine onlarla çalışmaktan memnun musunuz? Farklı firmalardan teklif geliyordur kesin, aralarında reddettiğiniz meşhur bir firma var mı?
Oral: Unique Leader sonrası dönemde ekstrem metalle gerçekten ilgilenen, müziğimizle uyumlu grupların olduğu bir label istedik ve TO ile anlaşmış olmaktan memnunuz. TO dışında teklifler de oldu ama açıkçası şu anki kararımız için ikinci bir şüphemiz olmadı. Roadrunner ya da Geffen Records’ a hayır dedik demek isterdim ama 90’larda yaşamıyoruz maalesef :)
Ukrayna savaşından sonra Türkiye’ye gelen grup sayısında çok acayip bir artış oldu ve metal tarihinde görmediğimiz kadar çok grubu bir yıl içinde izledik ve izleyeceğiz görünüyor. Bir anda bu kadar çok metalci nereden çıktı ve bu ilgi yerli gruplara nasıl yansıyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Oral: Yabancı konser bolluğu cidden bir vaka haline geldi. Ekonomik olarak dönüyorsa sorun yok demek ki dönüyor. Yerel konserler ve yabancı konserler birbiri ile geçişkenliği az olan işler bence seyirci ve organizasyon olarak iç içe geçilen konserler nadir diye düşünüyorum.
Siz daha önce yurtdışında turneler yaptınız, bu sefer böyle bir şey planlıyor musunuz? Mesela artık Batılı gruplar Güney Doğu Asya’ya doğru uzanmaya başladı ve sizin türünüz orada oldukça seviliyor aslında, buralara yönelik bir hedefiniz var mı?
Mert: Güney Doğu Asya turu her zaman aklımızda ve umarım birgün gerçek olur. Şartlar elverirse her kıtada death metal hastalarıyla buluşmayı umuyoruz.
Bugün Ankara, dünya Death Metal piyasasına Cenotaph ile Türkiye’yi sokmuş ve ekstrem metalin her alanında Suicide’dan Kaptan Kadavra’ya kadar çok iyi gruplar çıkarmış bir şehir. İlginç şekilde aynı durum Türkçe rock için de geçerli. Özellikle ritim ikilisinde ve güftecilikte özgün yanları olduğunu düşündüğüm müzisyenlere sahip bir şehir. Ankara’dan nüfusuna oranla bu kadar çok müzik çıkmış olmasının sebebi nedir sence? Bazen Göteborg gibi tınlamıyor mu?
Mert: Cenotaph, Suicide gibi grupların başarıları bizlere örnek oldu, çoğumuz çocuk yaşlarda Stüdyo Zoo da prova yapıp o dönemin havasını soluma fırsatı bulduk. Bizim neslin iyi müzisyenleri de genç gruplar için cesaret ve ilham kaynağı olmaya devam ediyor ve bu etkileşimden de bir gelenek inşaa edildi aslında. Artık farklı jenerasyonlar Ankara İstanbul farketmeden aynı gruplarda beraber müzik yapıyor ve güzel bir füzyon oluşuyor. Bir Göteborg kadar kendi soundunu yaratamasa da Ankara sert coğrafyasının da etkisiyle kendi alt kültürünü yarattı ve kesinlikle yeraltı müzik dünyasında özel bir yere sahip.
Buradan yola çıkarak eski Ankara ile 2010’dan sonraki Ankara benim gözlemlediğim kadarıyla sosyolojik olarak birbirinden çok farklı iki şehir. Sizin hayatınız, metal ortamı, müzik ortamı nasıl şekillendi bu dönemde, nasıl değişti sizce?
Oral: Müzik yapma aşkı ve anlayışı, zaman değişse de Ankara da değişmedi. Hala ev çalışmaları yapan ve bundan zevk alan insanlarız eminim ki diğer gruplarda da durum böyledir. Teknolojinin hayatımıza getirdikleri, 2010’larla beraber iş ve aile hayatlarımızda yaşanan köklü dönüşümler vs müzik yapma isteğimize dair temelleri bence hiç değiştirmedi. Evet zaman değişiyor ama metalcilik zaman ve trendlerden farklı bir hızda kendine has bir evren içinde devinimde.
Oral sen dünyadaki ekstrem müziği de takip eden bir vokalistsin. Sence bu müzikte hala yirmi yıl sonra dinleyeceğimiz klasikler çıkıyor mu? Daha önce üç defa “artık bitti” denilen ve her seferinde daha güçlü dönen türler olarak önce çıkan death metal ve black metal’de Türkiye ve dünyadan hangi yeni grupları önerirsin okurlarımıza?
Oral: Son birkaç yılda ekstrem metalde bildiğim gruplar dışında yeni albüm veya yeni grup keşfedebileceğim dönemlerden açıkçası çıkmıştım. 2021-2023 arası aile durumlarım sebebiyle sonrasında da 2023 -2024 döneminde de cidden albüm kaydına çok konsantre oldum ki bu tarz durumlarda cidden aşırı izole oluyorum. Son zamanlarda en çok dinlediğim yeni release ler Wormed, Suffocation, Molested Divinity, Tomb Mold, Aeon’un ve Skeletal Remains’in son çıkardıkları albümler. Grupta özellikle Mert ve Bengi benden bu konuda çok daha ilerdeler uzun zamandır. Belki eskiden yazdığım blogu yeniden açarsam tekrardan aktüel albümlere daha fazla eğilebilirim.
Röportaj için çok teşekkürler, bir sonraki İstanbul konseri ne zaman? Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Oral: İstanbul konseri kesinlikle istiyoruz. Albüm çıkışı sonrası bazı lojistik işleri hallettiğimiz zaman büyük bir hızla konser haberlerini vermek istiyoruz.
Mert: Güzel soruların için teşekkürler. Konserlerde görüşmek üzere.