#TBT5: BRIGHT EYES – Sahiciliği Hatırlamak

The Late Show with Stephen Colbert’in geçtiğimiz Ocak ayındaki bir bölümünde meğersem beni çok hoş bir sürpriz bekliyormuş: Son birkaç senedir takibini bıraksam da aslında sakar, karamsar yaratıcılığını çok sevdiğim, Omaha’lı Conor Oberst yeni projesi Better Oblivion Community Center’la karşımdaydı. Grubun vokal sorumluluğunu paylaştığı Phoebe Bridgers’ın genç, indie vokallerinin ardında, pes bir tonda “Dylan Thomas” isimli parçalarını seslendiriyor, gruba ismini veren, kurgusal bir distopik yaşam merkezi hakkında mısralar nakşediyordu. Uzun zamandır haberini almadığım bir eski dostla karşılaşmış gibi heyecanlandım ve depresif müstehziliğine hayran olduğum bu kent ozanını yeniden gündemime aldım. Paslanmaz Kalem’in “Throw Back Thursday” yazılarında sıra bana geldiğinde, kimler hakkında yazacağımı çok iyi biliyordum: 1995-2011 yılları arasında Conor Oberst’in öncülüğünde aktif olmuş Bright Eyes.
Ben Bright Eyes’ı 2002 yılında “Lifted or The Story Is in the Soil, Keep Your Ear to the Ground” albümleriyle tanıdım. Bu, hâlihazırda favori Bright Eyes albümüm olduğu için ardından gelen beş çalışmayı da beğensem de hiçbirini bu albüm kadar çok benimseyemedim –belki sadece 2005 seneli “I’m Wide Awake, It’s Morning”i bir istisna olarak kabul edebiliriz.
“Lifted…” içinde doldurma şarkı içermeyen şaheserlerden. Indie denen girift etiketi hak edecek şekilde müzikal olarak çığır açmayan ama kaleme alınan sözleriyle adeta okunmayı hak eden bir albüm. “Lifted…”da yaşama dair o kadar çok not buluyorum ki 36 yaşıma geldiğim bugün bile hâlâ geçerliliğini koruyan, kucakladığım bir bilgelik sunuyor bana. “Method Acting”den:
Hadi bakalım, Michael, kayda devam edelim
Çocuklar, sizler de o gitarları çalmaya devam edin
Hatalarımızın bir kaydı gerekiyor bize
Evet, aşkımızı belgelemeliyiz
Bu deriyi atmak ve yeniden doğmak için
Fazla uzun kaldım kendi sessizliğimde
Fazla büyüdüm kendi acımda
Bir sona ermeyle başlar
Yukarıda sarf ettiğim “sakar yaratıcılığın” da bu albümde karşılığını bulduğunu ve hatta prodüktörler tarafından cilalanmış modern müzisyenler yanında bu “bilinçli kusurluluğun” grubun müziğine nasıl bir organiklik ve sahicilik kattığını da burada izah etmem gerekiyor. Bakın: “Hatalarımızın bir kaydı gerekiyor bize,” diyor Oberst. Bu hataların nasıl hatalar olduğunu da bir sonraki parça, vals ritimli “False Advertising”de duyabiliyoruz.
Ama eğer bunu, içine konduğum bir kafes gibi değil de
Gerçek hayatımmış gibi yaşayabilseydim
O zaman sana eskiden olduğu gibi gerçeği söyleyebilirdim
Ve sahte tınlamaktan korkmazdım
Şimdi herkesin tek dinlediği şey hatalarımız
Bu mısraı müteakip, parçanın tam 02:06 anında müzisyenlerden birisi enstrümanını çalarken bir hata yapıyor, hatası için özür diliyor ve grup, Oberst’in “Önemli değil… Önemli değil… Bir-iki-üç, bir-iki-üç…” metronomuyla parçaya kaldığı yerden devam ediyor. Oberst parçadaki bu Brecht-yen numarayla şunu diyor gibi: “Tüm samimiyetimizle, çıplaklığımızla ve –gözünüze sokar bir şekilde– hatalarımızla karşınızdayız. Sözlerime kulak verin lütfen!”
Albüm boyunca (ve sonraki albümlerde de) her türlü insanlık durumuna denk geliyoruz sözlerde. Oberst bu edebi açık sözlülüğüyle iyi bir insan olmanın zorluklarını anlatıyor. Çoğu zaman bencilliğimize kapılıp, ardından kendimizi bok gibi hissedeceğimizi hatırlatıyor. Affetmenin acı çekmek olduğunu, iyi bir insan olup dünyadan adalet beklemenin, bir vegan olup karşımızdaki boğanın bize toslamamasını istemekten bir farkı olmadığını belletiyor.
Bright Eyes’ı çok seviyorum: Lafı çok dolandırmadan bana dünyayı olduğu gibi anlatıyor çünkü.