THE CRANBERRIES – En İyi 10 Şarkı

Bizler için bu listeleri oluşturmamızın, sonunda okuyucularımızla paylaşmamız kadar keyifli bir yanı daha var: hazırlık esnasında yaptığımız sohbetler ve fikir teatileri. Bu alışverişler esnasında, ele aldığımız müzisyenlerin diskografileri üzerinden yeniden geçiyor, hatıra ve duygu yüklü rafların tozunu alıyor ve -ekibimizin en sevdiği işlerden birisi olarak- geçmişi yâd ediyoruz. Bu esnalardaki konuşmalarımızı hiçbir şeye değişmem! Doyumsuz müzik arsızı Volkan’dan hoş bir tespit, Burak’ın göz ardı ettiğim bir şarkıya dikkat çekmesi, Özgür’ün seyrek bir düzende teşrif ettiği bu listelerde ahkâm kesmesi, birbirimize yaptığımız meydan okumalar ve liste birinciliğine dair iddialar ve bahisler… Müzik ve genel olarak sanat hakkında Paslanmaz Kalem’de yazmak ve okunmak çok güzel ama -ne yalan söyleyeyim- aile içinde yaptığımız bu sohbetler benim için çok kıymetli!
The Cranberries’in en iyi 10 şarkısı
10) Just My Imagination
Can Sarıçoban:
The Cranberries’in 1999 senesinde yayımladığı Bury The Hatchet albümünün üçüncü single’ı olan Just My Imagination parçası için Dolores, 2010 senesinde Paris’te şunları söylemiş: “Pazar günü yatakta akşamdan kalma halinizle miskinlik yapmaya çalışırken sizi zorla dışarıya parka çıkartmaya çalışan veletler ve onların büyümesiyle yeniden özgürlüğünüzü kazanmanız…” Bu biraz yorgun biraz da neşeli parçayı Dolores ablamızın hafif esprili yorumunu ciddiye almadan değerlendirmenin çok olanaklı olduğunu sanmıyorum. Gündelik hayatı kendi dilinden anlatmayı yine bir şekilde başarmış olabilir kendileri fakat, ben daha çok bu hikayeyi bir tür metafor olarak değerlendirmeyi tercih ediyorum… Kim bilir kendileri gerçekte neler düşünmüştü bu parçaya gebeyken? Her halükarda bir eseri içselleştirirken metaforları çoğu zaman kendimiz oluşturur, bu sayede onda kendimizden bir şeyler bulabiliriz. İşte bu yüzden bize bu parçayı da dinlerken kendi hikayelerimizi, kendi anlamlarımızı bulmak düşer…
Kerem Onan:
Just My Imagination aslında iki tekrarlı nakaratlar ve Irish folkundan alıntı ritimler üzerine kurulu bir seri Cranberries bestesinin en iyilerinden biri. Hani hayatın içine girmiş ve kendi faturalarınızı ödemeye başlamışsınızdır ve dönüp baktığınızda hiçbir sorumluluğunuzun olmadığı o beleş günleri baya özlersiniz ya, hah işte o anın soundtracki bu şarkıdır. “Aşk” ne olduğunu henüz anlamadığınız için ona körü körüne inandığınız günleri özler ve ne olurdu da gerçeği bilmeseydim dersiniz bazen. İşte o “Eternal Sunshine For The Spotless Mind” anının gerçek müziği bu şarkıdır. Hatta keşke filmde olsaymış, tam yerine otururmuş.
9) Bosnia
Çağlar Neçelik:
Balkanları sevmem nedeniyle Bosna hakkında olan şarkılara zaafım vardır. Savatage’in “Christmas Eve/Sarajevo”sunu da buna örnek verebilirim. Sakin başlayan ancak ilerledikçe temposu artan şarkı naif ve direkt anlatımı ile, hiç ortaya metafor koymadan Saraybosna’da yaşanan insanlık dışı savaşı, daha doğrusu katliamı çok net anlatmıştır. Şarkının sonundaki üflemeliler ise şarkıya hak ettiği derinliği vermiştir.
Emre Karacaoğlu:
Kişisel listemin birincisi, favori The Cranberries şarkım… Hakkında tüm dünyanın kulağının üzerine yattığı esnada, muhalif ve dobra O’Riordan Saraybosna katliamlarını bu parçanın dizelerine taşıyordu. Müzisyen, her büyük sanatçı gibi olaylarda bir taraf tutmuyor, bu trajedilerin sadece insansı yönüne dikkat çekip kaybedenlerin hep ve sadece masumlar olduğuna dikkat çekiyordu. Eser, grubun başarılı düzenlemesi ve Michael Kamen’ın orkestrasyonuyla da türümüzün ortak hafızasından asla silinmeyecek bir doküman olma mertebesine ulaşıyor.
8) When You’re Gone
Çağlar Neçelik:
Grupla tanıştığım dönem Kemancı’ya (Köprüaltı –izbe olanı–) gittiğim dönemlere denk gelir. Çok gençtim ve safkan metalci modunda takılırdım. Tam o dönem “Zombie” patladı ve Kemancı’da bile sürekli çalıyordu. Vokal tarzı ve gırtlağı ile Dolores’e hayran olmuştum. Şarkının nakaratında giren gitarı da gayet güçlü ve sert bulmuştum. Bir sonraki albüm olan “To The Faithful Departed”da ise herkes “Salvation”’a yüklenirken benim için gizli hazine hep bu şarkı olmuştur. “Harika bir vokal melodisi üzerine basit bir arpej ile nasıl efsane şarkı yazılır?”ın dersidir bu şarkı.
7) Dreams
Mert Yıldız:
Eğer The Cranberries ‘Linger’ ile patlamamış olsaydı muhtemelen “Everybody Else Is Doing It, So Why Can’t We?” döneminin diğer The House Of Love ve My Bloody Valentine “sonrası” grupları gibi kaybolup gidecek, ileride de “kayıt bir başyapıt” olarak anılacaktı. Doğruya doğru, sonuna dek Liz Fraser etkileşimli vokal armonileri, Terry Bickers ve/veya Johnny Marr esintili gitarları ve The Smiths’ı anımsatan bol reverb’lü sound’u ile (ki tesadüf değil, prodüktör Stephen Street bu albüm öncesinde The Smiths ve Morrissey ile çalışmıştır) hiç de “Amerikan” veya “Amerikan dostu” tınlayan bir albüm değildir “Everybody Else Is…”
Eğer sonraki albümlerde (Amerikan pazarına yönelmek amacıyla) gitarlardaki efektler traşlanmamış ve vokal armonileri yerine daha çiğ vokallere odaklanmamış olsaydı, muhtemelen The Cranberries bunun onda biri kadar büyüyemeyecekti. Yıllar sonra geriye dönüp dinlediğimizde civciv kafalı değil de Rachel Goswell tipli bir solistin meleksi sesiyle söylediği ‘Dreams’ isimli bu başyapıtı dinleyecek ve “vay bee, o dönem de ne güzel müzikler yapılmış” diyecektik.
İyi tarafı, daha sonraki “popüler” çalışmaları sağ olsun, grubun bu Dream Pop ve ucundan da Shoegaze esintili hallerinin de kamuoyunun gözü önüne çıkmış olması. Bana göre ‘Dreams’ tarzının dünya üzerindeki en kusursuz parçalarından biridir. Mükemmel lirikler, mükemmel bir aranjman, enfes bir prodüksiyon ve muhteşem bir final.
6) Zombie
Emre Karacaoğlu:
Müzikal kökleri İrlanda folkuna sarılı The Cranberries 90’ların grunge ortamında diğer gruplar kadar sahneyi sallayabileceğini bu hitleriyle göstermişti. Ama “Zombie”nin topluluğun en popüler şarkısı olmasının nedeni bu değil… Gitarı eline ilk defa alan herkesin öğrendiği ilk şarkı olması da değil.
Kerem Onan:
Zombie’nin bize kazandırdığı şey Özlem Tekin kısaca. Bu vokalin o son “kısmı” her bar grubunda gecede bir kere tekrarlanmaya başlayana kadar Zombie benim için basit, etkili, vurucu bir anti militarist şarkıydı. Taksim’de yürürken her sokaktan ayrı bir “aiiieeyeeeaaa” sesi fışkırmaya başlayınca albümü komple şarkıyı geçerek dinlemeye başladım. Sonra yıllar geçti, zaman devrildi ve şarkı arada bir kendini hatırlatıp kendini ve sevdiğim bazı Özlem Tekin şarkılarını bana baştan dinletti. Bu birkaç yılda bir oldu açıkçası. Dolayısıyla Zombie, biz 90’larda üniversite okumuşların “Taksim’i baştan aşağı yürürken sonuna kadar her dükkanda çala çala dinlediğiniz şarkılar” seçkisinin içindeki az sayıda distorşınlı şeyden biriydi, severdik.
5) Ode to My Family
Mert Yıldız:
The Cranberries’in ikinci albümü “No Need To Argue,” çıkış şarkısı ‘Zombie’ nedeniyle çoğu insanın zihninde ilk albüme göre ayrıksı bir imaja sahiptir. Ancak adam akıllı incelenecek olursa ilk albümün tam anlamıyla bir uzantısıdır. Bunu albümün kapağına bakarak da görebilirsiniz, tıpkı öncekinde olduğu gibi bunda da grubun kanepede oturduğu bir poz söz konusudur. Yok lan şaka yapıyorum öyle saçmalık mı olur amk, kapak benziyo diye albüm mü benzetilir lksdhgdşalksg (yapanı gördüm.)
Albüm aslında öncekinden çok değil 1 sene sonra yine aynı prodüktörle kaydedilmiştir. Evet grubun en agresif ve karanlık şarkılarından biri olan ‘Zombie’ bu albümdedir ama aslında o Bruce Fairbairn ile kaydedilen “To The Faithfully Departed”ın habercisidir. Tabii bunun yanına post-punk etkili ve epey direkt “I Can’t Be With You” da eklenebilir. Albümün genel sound’u ise bir öncekinin devamıdır, hele ki inanılmazzzzz kapanış şarkısı ‘No Need To Argue.’ Sadece şarkılara zaman zaman atmosfer katan ancak bir yandan da radyoda çalınabilir olmalarını engelleyen uzatılmış yavaş introlar atılmış, daha sade yapılara odaklanılmıştır.
Baştan sonra tek bir akor dizilimi üzerine kurulu ve daha ilk dinlemede akla kazınan, melodik ve duygu yüklü ‘Ode To My Family’ bana göre bu albümü en iyi tanımlayan şarkıdır. Hafiften daha fazla reverb (“ŞEFİM VOKALLERE AZICIK DAHA EKO VERELİM”) olsa bu şarkıyı ilk albümün sonlarında hayal bile edebilirsiniz. Dediğim gibi ‘ZONBIE’nin getirdiği başarı ve Amarıkanların reverb sevmemesi nedeniyle grup bu kafalardan hafiften uzaklaşmış ve bunun sonucunda çok değil 5 sene sonra HAYALENT KOYBOY’lu klipler çekmeye başlamıştır.
Volkan Atay:
Şarkıları yolculuklarla özdeşleştiren ben için inanılmaz bir anı deposu. Zannediyorum Dolores için de böyle anlamlar taşıyor. Zira İrlanda’dan Amerika’ya geldiğinde geride bıraktıklarını önündekilerle tanıştıran ve hatta hayalleri ile süsleyen birisinin bir nevi müzikal günlüğünün yansıması bu şarkı. Tüm yolculuklara da o kadar yakışıyor ki her seferinde hayali bavulunuza atmak istiyorsunuz. Yıllar geçerken bu şarkı ile her karşılaşmada işte böyle alıp bırakıyor sizi o zamanlara.
Bu arada, intro o kadar ikonik ki benzerini yıllardır da yakalamışlığım yok. Nasıl bir zaman kırılması yaşıyorsam birden etrafım donuyor ve bu şarkı ile aralardan süzülüyormuşum gibi. Bu hissi her defasında zihnimde döndüren klibini de çok seviyorum. Ah be Dolores :(
4) Salvation
Kerem Onan:
Ölüm sebebini düşününce ironik kalan sözleriyle “Salvation”, O’Riordian’ın punk geçmişine göndermelerle dolu ritim yürüyüşü devreye girdiği anda tavlamıştı beni. Düşünün “To The Faithful Departed” albümünün çıktığı yıldayız, 1996. Punk’a artık “neo-punk” deniyor, yeraltında mükemmel albümler üretilmesine rağmen türün “saraylarda oturanları”,”tahtından düştüğü için” heavy metal yok sayılıyor, indie müziğin en iyi formları ile en ticari ve berbat formları bir arada MTV Alternative Nation da fink atabiliyor. Kafalar karmakarışık. O dönemde Salvation, her tür bağımlılığın hayatın kolayına kaçmak olduğunu iddia ederken hem çocuklara hem de ebeveynlerine ders vermeyi öğütleyen bir şarkı olarak yıllarca kulağımdan hiç düşmüyor.
Orçun Onat Demiröz:
Salvation, The Cranberries’in 3. albümü To the Faithful Departed’ın yıldızıdır. Bu parça alışık olduğumuz The Cranberris bestelerine nazaran daha çiğ, daha cilasızdır. Parçada baştan sona dinamik ve enerjik bir “punk” havası mevcuttur. Salvation yayınlandığı gibi listelere girmiş ve modern rock listelerinde haftalarca 1 numarada kalmıştır. Dolores’in ciyak ciyak vokali besteye şahane şekilde oturmuştur ve dinleyeni hemencedik yakalamayı başarmıştır. Uyuşturucu kullanımını anlatan parça kuşkusuz ki The Cranberries’in ilk akla gelen ve en özel parçalarından biridir.
3) Animal Instinct
Burak Gülgüler:
The Cranberries’in 1996 yılında verdiği 3 yıllık aranın ardından yayımladıkları “Bury the Hatchet” albümünün 2. teklisi. Çıktığı dönemde yeteri kadar ilgi görmeyen ama kalbinizin tam ortasından sizi vuran The Cranberries klasiği. 4 akor üzerine kurulu ve Dolores’in eşsiz vokalleriyle bezeli şarkının, insanın gözlerini doldurma, duygu patlaması yaşatma gibi yan etkileri olduğunu da eklemem gerekiyor. Şarkıyı film güzelliğinde klibi izlerken gözlerinizin dolmasının çok yüksek olduğunu da eklemeliyim.
Dolores’in ilk çocuğu Taylor’a yazdığı şarkı hakkında söyledikleri ise şöyle: “Hamileyken ve cocuğunuzu karnınızda taşırken ortaya çıkan, cocuğunuzu doğurup ebeveyn olduğunuzda içinizden çıkan sevgi ile ilgili. Bu “hayvansal içgüdü” daha önce hiç hissetmediğim bir koruma hissiydi…” Bizlere söylediğin tüm şarkılar için teşekkürler, Dolores!
Volkan Atay:
Şarkıyı kendimce çok farklı şekillerde okumuştum. Bir süre sonra oğlu için yazmış olduğunu öğrendiğimde oldukça da farklı anlamlara bürüdüm. Oğlundan aldığı ilham, güç ve yaşam enerjisini onun adına ölümsüzleştirmek için yazdığı bu şahanelik için alkış kıyamet.
Ve ben yine başımı döndüren klibinden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Şarkı ve kliple ilgili her detay o kadar yerinde ki; zihnimize, gözlerimize ve kulaklarımıza mıh gibi çakmayalım da ne yapalım? Ah be Dolores :(
2) Promises
Orçun Onat Demiröz:
“Bury the Hatchet” albümü Milenyum’a 1 kala, 1999 yılında geldi. The Cranberries’in “Everybody Else Is Doing It, So Why Can’t We?” ve “No Need to Argue” gibi albümlerle 90’lar hitlerini patlattığı dönemin sonuydu. Dolores zor zamanlardan geçiyordu. İlk çocuğu, ilk göz ağrısı Taylor’ı doğurmuştu ama stresle, iç sıkıntılarıyla ciddi şekilde mücadele ediyordu. Dolores, “Bury the Hatchet” albümünü farklı duygular içerisindeyken yazmıştır ve bu yüzden albüme sinen farklı bir ağırlık vardır. Promises için “Bury the Hatchet’ın” en vurucu parçası diyebiliriz ki single olarak listeleri alt üst etmiştir. Dolores’in boşanma temalı yazdığı iç burkan sözlerle, harika bir gitar riffi üzerine oturan müzikal yapı birleşince ortaya tüyleri diken diken eden bir parça çıkmıştır. Aradan geçen onca yıla rağmen Dolores’in özellikle nakarattaki duygu yoğunluğunu her duyduğumda irkilirim.
Volkan Atay:
Bury The Hatchet albümü daha kapağı ile sizi göz hapsinde bırakır. Kaçamaz ve saklanamazsınız. Kelle avcılığı işleri için de sayısız yardımcıları vardır. İşte bu parça temyize kapalı bir davanın duruşmasına bırakır sizi. Yüzleşme zamanı beyler bayanlar; avcı burada. Attığınız ve atacağınız her adımın, vereceğiniz sözlerin arkasından gelen bir takipçi ile başbaşasınız.
Şarkıyı müthiş bir canlılıkla besleyen klibi de unutulmazlar arasında. Klipteki sesler ile parçayı öyle bir bütünleştirmişim ki albümden dinlerken bile arıyorum o efektleri. Dev şarkı. Ah be Dolores :(
1) Linger
Can Sarıçoban:
1993 yılında Everybody Else Is Doing It, So Why Can’t We? albümünün ikinci single’ı olarak yayınlanan Linger parçası aslında Dolores’in ta 16-17 yaşlarından, ilk aşkından kalma bir parça. Lübnan’a savaşa giden erkek arkadaşıyla mektuplaşmaları, askerdeki sevgilisini terk edişi ve sonrasında yaşadığı suçluluk duygusu üzerine… Yazdığı ilk parça… Belki de bu kafası karışık yeni yetme ergen kızın yaşadığı travmalar, bize geleceğin Dolores’ini hediye etti. Seçimlerinin sonucu yaşadıklarıyla kişiliğinin ve tarzının tohumları atıldı… Bazen kendimizi bulmamızda travmalar yardımcı olabilir. Ancak tabi sonrasında silkelenip hayata devam etmesini bilirsek. Dolores tam olarak silkelenebilmiş mi emin olamasam da kendine ait bir dünya ve anlatım dili yaratmakta başarılı olduğuna emin olabiliriz…
Özgür The Editor:
Dolores’in travma ve depresyonla geçen ergenlik dönemi sonrası The Cranberries’e henüz 19 yaşındayken katılıp hayatın ona attığı kazığın intikamını almak için bir fırsat yakalamış olmasını dikkate alırsak -bize göre- en iyi şarkısının ilk albüme denk geliyor olmasına şaşırmamak gerek. Dünyada ve özellikle ülkemizde en çok bilinen şarkısı Zombie olsa da Linger’ın ilk dinleyişte insanın aklına kazınan, her dinleyişte ruhuna dokunan notalarının apayrı bir yeri var. Dolores 90’larda birçok kadın şarkıcıya vokal tarzıyla ilham kaynağı olduysa, bunda Zombie kadar Linger’ın da büyük payı var bence. Hatta şarkıdaki yaylıları da sayarsak, bu şarkının kadın vokalli Türkçe rock gruplarındaki etkisi Zombie’den daha fazladır.
The Cranberries şarkılarını her dinleyişte Dolores’i sevgiyle anacağım, Dolores’in bir otel odasında hayatına son vermesine sebep olan herkesi ve her şeyi de küfürle…